|
"Ciguli"

Puşkin''in "Çingeneler" ve Rilke''nin "Kral" şiirlerini okuyana dek "çingene" kelimesi benim kafamda pek öyle, nasıl desem, iyi durmuyordu. Çingeneler, yersizyurtsuzluğa mahkum, her yerden sonsuza dek sürülmüş, ama yine de kahkaha atıp gülen, tuhaf mahkumlardı sadece. Sonra başka şeyler de okudum onlar hakkında. Londra Belediyesi''nin geçtiğimiz yıl; "Çadırları kaldırın, şehrin görüntüsünü bozuyor, size apartman dairesi tahsis edelim" zorlamasına karşı; "Bu bizim yaşama tarzımızdır, çadırları terk etmiyoruz, canınız Cehenneme!" diye bir de hukuk mücadelesi başlatınca, ne yalan söyleyeyim, adamlara saygım arttı.

Böylece bizim spikerlerin ezile büzüle "esmer vatandaşlarımız" ya da "romanlar" diye söz edegeldiği kendi çingenelerimizi daha bir "görmeye" başladım. Derken Ciguli namlı şahsiyet, parça tesirli bir bomba gibi gürültüyle sahneye çıkmasın mı!..

Sonra, beyinlerinden bir serum damarıyla televizyona bağlanmış talihsiz sınıfların, ayak vurup; "Ciguli! Ciguli!.. diye çağırmaları merakımı iyice depreştirdi. Belki imalat hatasıydı, bilemem. Ama besbelli, televizyona çıkmadan önce de üzerinde taşıdığı bir kendi''liği, bir özel''liği vardı: Farklıydı Ciguli.

Çingene duyarlığının en ilginç özelliklerinden biri olan yüksek vitalite (yaşama gücü, sevgisi), dünyanın gailesine karşı o mutlu, zayıf hafıza ve içtenlik, onda da fazlasıyla mevcut. Çingene, yaşamaya mahkum olduğuna ve yaşadığına sanki ancak gülerek katlanabilirmiş gibi, inanılmaz bir sabırla gülüyor. Ta pankreastan kopup gelen, gargarayla harmanlanmış bir kahkahayla...

Herifin neredeyse bütün dişlerinin koordinatlarını biliyoruz artık. Ama rahatsız ediyor mu bu bizi-haayır! Gerçek gülüyor çünkü. Ortalama Türk pop sanatçısının, formaliteden çene kasılması değil onunki.

Panama şapkasının altında, bazen bir çift el feneri; bazen de düpedüz iki sellektör gibi bakan gözleriyle ve dudak kenarları mandalla kulak memelerine bitiştirilmiş gibi duran o kocaman ağzıyla bu adam, müzik piyasasına değil, burada yaşayanların uzun zamandır hasret kaldığı samimiyet dergahına taht kurdu bence. Çakının, yüreğin, ustranın, delikanlılığın, raconun ve iyiliksever kabadayılığın, yerli yerinde durduğu zamanlara mahsus ispanyol paça pantolonuyla, paçalarını bir çivi ucu gibi delip hafifçe dışarıya çeken eski tip yumurta topuk skarpinleriyle Ciguli, hani nasıl denir, "artık kalmamış" bir kültürün rüzgarını getirdi buraya.

Şimdi, Ciguli de gidecek. Medyanın cilalayıp parlattığı ve sırtına raiting''ten bir ekonomi yüklediği her mevsimlik "star" gibi, elbette kuruyup gidecek. Ama, geride farklı bir sönmüş yıldız bırakarak...

25 yıl önce
"Ciguli"
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi