|
Batı’da Türkiye’yi bilen bürokratların yükselişi

Osmanlı’nın son asrına Rusya, Almanya, Fransa ve İngiltere arasındaki rekabet damgasını vurmuştur. Tarihimizin bu çok önemli döneminin, sıraladığımız dört ülke arasındaki rekabete göre şekillendiğini söylemek doğru olmayabilir fakat bu ülkelerin topraklarımızı ve maddî varlıklarımızı ele geçirme yönündeki faaliyetleri birçok alanı etkiledi. Büyük güçler arasındaki rekabet sürecine 1870’lerden sonra dâhil olduğu için Alman nüfuzunun Osmanlı topraklarının derinliklerine işlemesinde bir gecikmeden bahsedebiliriz. Rusya, İngiltere ve Fransa arasındaki rekabetin düşünce dünyamız üzerindeki etkilerini de dikkate almak gerekir. Bu üç ülkenin temsilcilerinin yenileşme çabalarıyla ilgili olarak tepki oluşturabilmek için dinî hassasiyetleri tahrik etmeye çalıştıkları kaynaklarda zikredilmiştir.

Büyük güçlerin ülkemizdeki faaliyetlerine ya da telkinlerine göre doğruları ve yanlışları belirlemek elbette sağlıklı bir yaklaşım değildir. Zira sadece karmaşayı amaçlayarak müdahale ettikleri de olmuştu. Yenileşme tarihimizle ilgili olarak dışlayıcı veya kabullenici bir yaklaşımın tarihimizi doğru değerlendirmeye elverişli olmadığını görmek gerekir. Bu alanda da Avrupamerkezci yaklaşımlar geçerlidir. Hâlbuki Almanların rekabete katılmasıyla esas gerilim, Avrupa güçleri arasında yaşanmıştı. Fakat büyük güçler arasındaki rekabet, entelektüellerin zihin dünyasında da kalıcı izler bıraktı ve tarihimizin meselelerini onların bakış açısından görmek gibi bir geleneğe sahip olduk. Çeviri kitapların eleştiriye tabi tutulamaması, Avrupa’nın mutlak bir veri olarak kabul edilmesine yol açtı.

Nüfuz kapasitelerini göz önünde bulundurduğumuzda Müslüman toplumları çok iyi tanıdıklarını söyleyebiliriz. Bugün İngiltere, Fransa ve Amerika’da özellikle istihbarat birimlerinin Türkiye’de görev yapan bürokratlara teslim edilmesini önemsemek gerekir. 19. yüzyılda Hıristiyan unsurlarla ilişki kurmak suretiyle farklı alanlara nüfuz etmişlerdi. Osmanlı coğrafyasında yaşayan Yahudiler de Avrupalılarla kurdukları ilişkilerin bir neticesi olarak nüfuz sahibi oldular. Sadece kıyı şehirlerinde güçlü ağlara sahip olduklarını düşünmemeliyiz. Coğrafyamızın en önemli bölgelerinde güç inşa ettiler. Ne yazık ki zamanla Müslüman unsurlar arasından devşirilenler de diğerlerine katıldı. Osmanlı döneminde başlayan bu süreç 20. yüzyılda devam etti. Kendimizi yenilemeye ve varlığımızı geleceğe taşımaya çalışırken ele geçirdikleriyle de mücadele etmemiz gerekti. İngiltere, Fransa ve Amerika’da Türkiye’yi iyi tanıyan bürokratların istihbarat birimlerinin başına geçmesi; bizi ilgilendiren gelişmelerin yoğunluğu ve önemi ile alakalıdır. Müslüman toplumları iyi biliyorlardı ve bu bilgi çok daha değerli hâle geldi.

Müslüman toplumlara nüfuz etme açısından iktisadî ilişkilerin etkili olduğunu gördük. Bu ilişkilerin Hıristiyan ve Yahudilerden sonra Müslüman unsurları da içermeye başlamasıyla birlikte çok daha etkili olmaya başladılar. Din ve laiklik adına birbirine düşman kesilmenin sonucu Gezi Parkı ve 15 Temmuz saldırılarıdır. Bu saldırılar, Müslüman unsurların farklı gerekçelerle ele geçirildiğini gösterir. Her iki müdahale ile Türkiye’yi durdurmaya çalıştılar. Başkaları adına müdahalede bulunmuş olmalarına rağmen duydukları öfke ve nefretin yaygınlaşması, din ve laiklik adına düşmanlığın derinliğine işaret eder. Bir zamanlar din ve laiklik adına birbirine en fazla düşmanlık gösteren gruplar, Gezi Parkı ve 15 Temmuz’da Türkiye’yi içeriden ele geçirme gayesinde birleştiler. Bu da karşılaştığımız sorunun büyüklüğünü gösterir. Bizi iyi tanıyorlar ve bu, onlara hareket imkânı sağlıyor.

Türkiye’yi eksen alan bir bakışın muazzam bir kazanım olduğunu düşünmeliyiz. Gelişen hadiselere Ankara ve İstanbul’dan bakmak gerekir. Ankara’nın soğukkanlılığı ile İstanbul’un merkezîliğini birlikte düşünmeliyiz. Bu da kendi açımızdan bir imkândır. Devlet aklının oluşmasıyla birlikte bunun bir imkân olabileceğini fark etmemiz önemli bir gelişmedir. Benzer yaklaşımlar başka alanlarda da yeni imkânların ortaya çıkmasına sebep olabilir. Günümüzde tekrar şiddetlenen yapay gerilimler din ve laiklik adına düşmanlığın kullanışlı bir araç olduğunu gösteriyor.

İngiltere, Fransa ve Amerika’nın bizi iyi tanıyan bürokratları istihbarat birimlerinin başına geçirmesi Türkiye açısından önemli bir gelişmedir.

#Osmanlı Devleti
#Avrupa
#15 Temmuz
#Gezi Parkı
#ABD
4 yıl önce
Batı’da Türkiye’yi bilen bürokratların yükselişi
Türkiye-İsrail Güvenlik Anlaşması ve yeni dengeler
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?