|
Bu kadar kasıt ancak örgütlülük içinde anlam kazanır

2011’den sonra Suriye’de yaşanan iç karışıklık, iç savaş, savaş ve uluslararası savaşın küresel yeni düzensizliğin bütün gerilimlerini yansıttığı konusunda hiçbir şüphe yoktur. Yeni bir dünya düzeni için savaşan büyük güçler sonuçları itibarıyla en yıkıcı mücadele sahası olarak Suriye’yi tercih etti. Hatta Doğu Avrupa’daki gerilimleri dahi Suriye üzerinden çözmek istediler. Aynı şekilde FETÖ, PKK ve DAEŞ gibi vekil unsurların Suriye’de yoğunlaşmış olması da küresel mücadelenin tercihiyle alakalı bir durumdur. Suriye Savaşı’nın Türkiye gibi komşu ülkeleri de içine çekme ihtimali vardı. Bu da savaşın Suriye ile sınırlı kalmayacağını gösteriyordu. Türkiye’nin kararlı tutumu sayesinde Suriye Savaşı hâlâ Suriye ile sınırlıdır.



Türkiye’nin bir aşamadan sonra terör koridoru olarak tanımladığı alan, coğrafyanın bütünlüğünü temelden sarsacak bir projeydi. Parçalanmış bir Suriye, İslam dünyası ile Türk dünyasını birbirinden uzaklaştıracak, araya giren tampon devletçikler de bu uzaklığı garanti altına alacaktı. Doğu-Batı ya da Asya-Avrupa rekabetinde Türkiye’nin, tabiri caizse, belini kıracak en önemli müdahale buydu. İsrail, yirminci yüzyılda Avrupa emperyalizminin coğrafyamızdaki kalıcı etkisidir. Aynı İsrail, yirmi birinci yüzyılda büyük Suriye’den kopardığı parçalarla daha da büyüyecek ve Türkiye sınırında oluşturulacak terör koridoru ile Türk ve İslam dünyasını birbirinden tamamen koparacaktı. Şu ana kadar bunun bir şekilde engellendiğini söyleyebiliriz. Askerî müdahalelerin ve Türkiye’deki Suriyelilerin coğrafî bütünlüğü koruduğunu söyleyebiliriz.

Hadiseler çeşitlilik arz etse de Türkiye’nin Suriye bağlamında ürettiği çözümlerin başından itibaren genel hatlarıyla bütünlük arz ettiğini söyleyebiliriz. Hadiseler çeşitli olduğu kadar da karmaşıktı. Fakat asıl karmaşıklık hadiselere karışan aktörlerde yaşandı. Muhakkak tarihi yazılacaktır fakat Suriye Savaşı, aktörler bağlamında Türkiye’de bir dönemin kapanmasına da yol açtı. Hadiselere karışan ve yönlendiren aktörler bakımından bir dönemin kapandığını söylerken elbette PKK, DAEŞ ve FETÖ eksenli küresel saldırı araçlarını kastediyoruz. Belki de yüz yıl kadar geriye uzatabileceğimiz bir zamanda Batı ile kurulan ilişkilerin ürettiği “seçkin sınıflar” Türkiye’nin kararlı tavrı neticesinde çözülüyor ve görünür alana geçiyor. Bunun, aktörler açısından bir mecburiyet olduğu anlaşılıyor. Eğer bir fikir ayrılığı söz konusu olsaydı muhafazakâr dindarların Türkiye’deki Suriyelilerden rahatsızlık duymasından bahsedilmezdi.

2011’den sonra Türkiye’ye yönelik saldırıların yerel aktörleri arsında PKK, FETÖ ve DAEŞ gibi örgütlü yapılar bulunmaktadır. Bu da anılan örgütlü yapılar arasındaki dayanışmaya dikkat edilmesini zorunlu hâle getirir. PKK’nın silah bırakmasından rahatsızlık duyan liberallerle FETÖ’cüler arasındaki birliktelik gözle görülen bir durumdu fakat bunların muhafazakâr dindarlar üzerindeki etkisi hakkında kesin bir bilgiye sahip değildik. Muhafazakâr dindarlar arasında yaygınlaşan liberal söylemin basite alınmaması gerekir. Burada bir fikrin kaynaklarına dikkat çekmekten öte, aktörleri bu fikirlerde buluşmaya iten sebeplere dikkat çekmek istiyoruz. Küresel güç odaklarının bağımlı yapılar üzerinde büyük baskı uyguladığını söyleyebiliriz. Bireylerde ve gruplarda görülen fikrî değişimler salt ideolojik angajmanlarla izah edilemez. Seçkinler düzeyindeki bağımlılık ilişkisinin daha görünür hâle gelmesi sürecin zorluklarına işaret eder.

Türkiye yirminci yüzyılın başlarında emperyalizme karşı çok sert bir mücadele içine girmişti. Tarihimizi bu açıdan ele almadığımız açıktır. Devrin olaylarını yeniden ele almak gerekiyor. Birinci Dünya Savaşı’na doğru giden süreçte Türkiye’nin tarihî mücadelesini egemen devletler arasında bilinçsizce yapılan tercihlere indirgediğimiz zaman Türk siyasî hayatını edilgen bir durağanlığa mahkûm etmiş oluruz. Hâlbuki şaşırtıcı bir dinamizmin varlığına işaret eden birçok örnek olay vardı fakat ne yazık ki kimse bunları görmek istemedi. Benzer bir durumu yaşamakta olduğumuz için tarihe atıfta bulundum. Yeni bir yüzyılın başındayız ve coğrafyamız yine büyük saldırılara maruz kalıyor. Bu da seçtiğimiz coğrafyanın kaderidir.

Tarihimizi dinamik bir süreç olarak ele almaya alışık olmadığımız için günümüz hadiselerini de yapay gerçekliklere hapsedenler çoktur. PKK, DAEŞ ve FETÖ gibi bağımlı yapıların faaliyetleri sıralamasında orman yangınları aşağılardadır. Fakat buna rağmen devleti ve onun temsil ettiği düşünme biçimini suçlayan seçkin zümrelerin ideolojik bir aldanmışlıkla hareket ettiğini söyleyemeyiz. Bu kadar kasıt ancak örgütlülük içinde anlam kazanır.

#Suriye
#FETÖ
#PKK
#DAEŞ
5 yıl önce
Bu kadar kasıt ancak örgütlülük içinde anlam kazanır
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’