|
Coğrafyamızda millîlik arayışı

Libya, jeopolitik konumu açısından Türkiye için elbette çok değerlidir. Farklı açılardan taşıdığı değeri bir kenara bıraktığımızda sadece Akdeniz’deki egemenlik haklarımızın davasını gütmemiz açısından Libya’nın değeri her türlü takdirin üstündedir. Salgın zamanında petrol ve doğal gaz gibi stratejik kaynaklar üzerindeki savaşlar bir müddet geri planda kalsa da Doğu Akdeniz’in kıymeti zaman geçtikte ortaya çıkacaktır. Elbette Akdeniz’in önemini doğal kaynaklarıyla sınırlandıramayız. Atlantik merkezli dünyanın sarsılmaya başlamasıyla birlikte Akdeniz’in kolonyalizm ve sömürgecilik öncesi konumu tekrar ortaya çıkmaya başladı. Libya, Tunus, Cezayir ve Fas gibi Kuzey Afrika ve Mağrip ülkelerinin sancılı bir dönemden geçiyor olmasının ana nedenlerinden biri de budur. Dolayısıyla Türkiye’nin ufku Doğu Akdeniz ile sınırlandırılmış değildir. Fransa’nın saldırgan tutumu da buradan kaynaklanmaktadır.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bağımsızlığını kazanan devletlerin göreceli istikrarı bugünlerde yeni bir aşamaya işaret etmektedir. Kolonyalizm sonrasında ortaya çıkan devletlerin bağımsızlığı tartışma konusuydu. Bu dönemde devletlerin bağımsızlığının sahte ve aldatıcı olduğu yönünde bir genelleme vardı. Bu tarz genellemelerin doğru olmadığı açıktı. Hatta yeni ülkelerin iktidar yapıları acımasızca eleştirilerek, kolonyalist döneme övgü anlamı taşıyan cümleler de sarf edilmişti. Türkiye’nin bu ülkelerle ilişkiler kurması yeni durumun kırılgan yapısını anladığını gösterir. Libya ve Cezayir gibi ülkelerle çok erken bir dönemde kurulan ilişkiler kıymetliydi. Bu ülkelerin göreceli bağımsızlığı birtakım açılardan sorun teşkil etse de varlıkları çok önemliydi. Özellikle kolonyalist dönemin bağımsızlık mücadeleleri, yeni dönemde millîleşme arayışlarına temel olmaktaydı. Koşulların değişmesiyle birlikte millîleşme süreci hız kazanabilirdi. Kolonyalist dönemin ulusal mücadelelerini bu gözle yeniden ele almak gerekir. Bu, coğrafyanın geleceği açısından oldukça önemlidir.

Türkiye’nin Libya, Tunus, Cezayir ve Fas ile geliştirmeye çalıştığı ilişkileri de bu ülkelerin millîleşme sürecinin bir devamı olarak görmek gerekir. Türkiye, özellikle son yıllarda bu ülkelerle yeni bir temel kurmaya çalışıyor. Kuşkusuz bu yeni oluşumlar tarihin tekrarından ibaret değildir. Türkiye’nin anılan ülkelerle belirli bir temel üzerinde yeni bir birlik oluşturmaya çalıştığını söyleyebiliriz. Barış ve istikrara katkı yapabilecek, belirli düzeyde de zenginlik oluşturabilecek bu girişimi kolonyalist dönemin ulusal kurtuluş mücadelelerinin sonucu olarak görebiliriz. Suudîler ve BAE gibi bağımsızlık mücadelesi verememiş ülkelerin yeni oluşumları kendi varlıkları açısından tehdit olarak görmeleri de gayr-i millî bölgesel yapılara işaret etmektedir.

Türkiye’nin siyasî çizgisini Osmanlı geçmişi ile irtibatlandırarak emperyalizm imasında bulunmak Osmanlı’yı, Türkiye’yi ve emperyalizmi bilmemek anlamına gelir. Böylesi bir yaklaşım hem Türkiye hem de anılan ülkeler açısından sorunlu bir bakışa işaret eder. Türkiye’nin özellikle Doğu Afrika’daki varlığını iktisadî çıkar hesaplarına indirgemek için epeyce yabancılaşmış olmak gerekir. Osmanlı döneminde bu ülkeler aynı vatanın parçalarıydı. Fransa, İngiltere ve Rusya ele geçirdikleri ülkeleri anavatanlarının ayrılmaz bir parçası olarak görmediler. Onlar için anavatan kavramı birleştirici değil, ötekileştirici idi. Kölelik, kolonyalizm, mandacılık, sömürgecilik ve emperyalizm sistemleri bahsettiğimiz ötekileştirici zihniyetin eseriydi. Türkiye ile Kuzey ve Doğu Afrika ülkelerinin yakınlaşması özellikle emperyalist ülkeler açısından soruna dönüşüyor. Osmanlı emperyalizme karşı çok önemsenmesi gerekli bir mücadele vermişti. Bugün Türkiye’nin bölgesel düzeyde oluşturmaya çalıştığı yeni düzenin de antiemperyalist olduğunu görmemiz gerekir.

İslam coğrafyasının tamamını göz önünde bulundurduğumuzda çok zengin ve dinamik bir sürece tanık oluruz. Bu sürecin alışılmış tanımlarla, kavramlarla ve bakış açılarıyla tahlil edilemeyeceği Türkiye’deki sığ tartışmalardan anlaşılır. Özellikle siyasî partiler, kurumlar ve elitler düzeyindeki olumsuz yaklaşımları sadece yabancılaşma olgusu ile açıklayamayız. BAE ve Suudîler gibi varlığını emperyalist güçlerin desteği ile anlamlı gören ülkelerin tavrı anlamlı bir göstergedir.

#Libya
#Türkiye
#İslam
#Coğrafya
#Osmanlı Devleti
4 yıl önce
Coğrafyamızda millîlik arayışı
‘1 gün savaşı’…
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...