|
Coğrafyamızın yeni ekseni ve ittihad-ı içtimaî

Doğu’nun ve Batı’nın dışında yeni bir coğrafî bütünlük veya eksen, İslam dünyası için üçüncü yol başlığı altında daha önceden de dile getirilmişti. İstanbul merkezli Türk devlet anlayışının çökmesi, gerilemesi ya da güçten düşmesiyle üçüncü yol düşüncesi kuvveden fiile geçemedi. Fakat bugün eskisine göre daha kuvvetli bir şekilde inşa edilen Hazar’dan Akdeniz’e kesintisiz coğrafya düşüncesi, imkânsız görünen fikirlerin yeniden konuşulmasına yol açtı. Artık Türkiye’de ve dünyada üçüncü bir eksenden bahsediliyor. Ne yazık ki küresel ölçekte önem taşıyan bu yeni gelişme, öncelikli olarak içeriden müdahalelerle değersizleştirilmeye çalışılıyor.

Kafkasya ve Anadolu arasında sağlanan yakınlaşma tarihte kalmış temelsiz korkuları yerinden edecek bir güce sahiptir. Kuşkusuz bu yakınlaşmayı birkaç yıllık gelişmelerle izah edemeyiz. Kafkas İslam Ordusu ve 1918’de kurulan Azerbaycan Cumhuriyeti’nin başarısı kısa süreli olsa da kalıcı sonuçları uzun zaman diliminde teşekkül etmiştir. Başkan Erdoğan’ın Bakû’da okuduğu şiir çok geniş bir alanda yankı uyandırdı. Bu, uzun zamana yayılan kalıcı etkilere işaret eder. Özellikle İran’ın endişeye kapılmasını güncel siyasî sebeplerle izah edebiliriz fakat gösterilen aşırı tepki kalıcı sonuçlara odaklanmamız gerektiğini gösterir.

Selçuklu zamanlarından itibaren Anadolu ile Güney Kafkasya ve İran arasındaki sorunları büyük göç hadiseleri belirlenmişti. Doğu’dan Batı’ya doğru devam eden büyük göçlerin neticesinde Anadolu’ya ve Balkanlara yerleşen kabileler kendi mecrasını bularak gelişim sürecini belirli bir aşamaya taşıyabildi. Fakat Güney Kafkasya ve İran Türkleri açısından benzer bir durumdan söz edilemezdi. Türk hanedanlıkları arasındaki savaşlar sarsıcı olsa da barış anlaşmalarının uzun süreli olmasına da dikkat edilmelidir. Barış dönemlerini sadece Osmanlı merkezli bakış açısıyla anlamak kolay değildir. Nitekim kolonyalist sömürgeciliğin coğrafyamızı şiddetli baskıya maruz bıraktığı 19. yüzyıl şartlarında Anadolu ve Güney Kafkasya-İran Türkleri arasındaki ilişkiler gözle görülür bir şekilde artmaya başlar. Bu, son iki yüzyılı antiemperyalist mücadele bağlamında yeniden ele almamız gerektiğini gösterir. İngiltere ve Rusya arasındaki rekabetin çok geniş bir alana yayılmasının en önemli sonuçlarından biri mezhep farklılığının önemini yitirmeye başlamasıdır. Sosyal, siyasî, iktisadî şartlar değiştikçe geçmişi biçimlendiren sorunlar önemini kaybetti.

İstanbul, 1860’larda kolonyalist emperyalizme karşı mücadelenin merkeziydi. Bunun bir neticesi olarak ideolojiler ortaya çıktı. Türkiye’nin modern dönem düşünce tarihini ideolojilerden bağımsız olarak ele almak neredeyse imkânsızdır. Milliyetçilik ve İslamcılık ideolojilerinin tarihine baktığımızda Türk ve İslam dünyasında kolonyalist sömürgeciliğe karşı verilen mücadelenin izlerini görebiliriz. Kırımlı İsmail Gaspıralı, Kafkasyalı Mehmet Emin Resulzade ve Mısırlı Mustafa Kâmil Paşa’yı buluşturan fikri anlamak gerekir. Her iki ideolojinin temsilcileri aynı fikir ve eylem adamlarından etkilenmişti. Fikrî akımları bütün yönleri ile anlamak için antiemperyalist mücadeleye yoğunlaşmak gerekir.

İstanbul, 1860’larda başlayan yeni dönemin özelliklerini hâlâ üzerinde taşıyor. Yeni dönem fikir hareketlerinin coğrafyanın birliğini sağlamak gibi bir hedefi de vardı. İslamiyet, yayıldığı sahada en genel manada fikrî bütünlüğü sağlamış olsa da İslam dünyası sömürgecilik çağının baskılarına direnemeyerek çözülmüştür. İdeolojilerde birlik temasının öne çıkmasının tarihî sebepleri vardır. Bu, bir bakıma Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi’nin “ittihad-ı içtimaî” kavramına da açıklık getirir. Filibeli, siyasî ve dinî ittihadın imkânsızlığı ve gereksizliği üzerinde durarak içtimaî sahada yakınlaşmanın önemine işaret etmişti. Şartların değişmesiyle birlikte ortaya çıkan zaruretler İstanbul’u eksen hâline getirmişti. Bugün benzer bir gelişmenin içindeyiz. Özellikle 15 Temmuz 2016’dan sonra meydana gelişmeler dikkat çekicidir.

Türkiye’nin ve şimdi de Azerbaycan’ın merkezinde olduğu gelişmeler, içeride hak ettiği ölçüde tartışılmıyor. Bunun yerine ikinci dereceden sorunlar varlık ve yokluk meselesine dönüştürülerek “muhalif duruş”lar tahkim ediliyor. Hiç kimse alınganlık göstermesin, bu da emperyalizmle mücadelenin içinde yer almamak ya da bizzat bu mücadelenin karşısında durmakla alakalı bir durumdur.

#Coğrafya
3 yıl önce
Coğrafyamızın yeni ekseni ve ittihad-ı içtimaî
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset