|
Davos’tan sonra on yıl ve Türkiye’nin var oluş mücadelesi

2007’de Erdoğan karşısında şekillenmeye başlayan çok ortaklı yeni bir siyasî irade vardı. Bu o zaman görebiliyordu. Erdoğan’ın 2002’de başlayan yeni siyasî süreci Amerika ve Avrupa’da etkili çevreler tarafından tehlikeli bulunmaya başlanmıştı. Bunun da Türkiye’ye yansıması cumhuriyet mitingleriyle kitlesel boyutlara taşınmıştı. 2007’deki cumhurbaşkanlığı seçimleri bir kez daha Türkiye’nin siyasî kaderi üzerinde etkili oldu. Erdoğan’ın en yakın arkadaşı olarak öne çıkanlar dahi onun yakın gelecekte kaybedeceğini düşünüyordu. Sırf bu sebeple etkiledikleri kişilere Erdoğan ile birlikte görüntü vermemeleri yönünde uyarılarda bulundular. Bunun basit bir siyasî rekabet olmadığı zamanla ortaya çıktı. FETÖ’cülerin merkezinde olduğu belirli çevreler, Erdoğan karşısında yeni bir blok oluşturmanın gerekli olduğuna o zaman karar vermişlerdi. Bu kararın 2014 cumhurbaşkanlığı seçiminde çatı aday formülüyle somutlaştığını biliyoruz. 2013’te Gezi Parkı Kalkışması ile sosyal alanda görünür hâle gelen yeni siyasî uzlaşma gittikçe kuvvetlendi. Bu uzlaşmanın 7 Haziran 2015’te Meclis’e yansıması için çok büyük bir gayret gösterildi fakat Erdoğan ve Bahçeli, bu yakınlaşmanın ciddî bir uzlaşmanın neticesi olduğunu fark etmekte gecikmediler.


Erdoğan’ın Amerika ve ortaklarına karşı Türkiye’nin ve coğrafyanın itirazını dillendirmesi çok önemli bir gelişmeydi. 2009 Davos konuşması, Batı emperyalizmine karşı Türkiye’nin en kapsamlı itirazının ilanıydı. Bu denli kararlı bir çıkış bekleyip beklemedikleri hususu tartışmaya açık olmakla birlikte tepkilerini göstermek için 2011’i beklemeleri çok önemlidir. Bu, onların, FETÖ üzerinden kurdukları sistemin Türkiye’yi içeriden teslim alacak güce ulaştığına inandıklarını gösterir. Kurulan yapının muazzam boyutlara ulaşması, Batı’da ciddi bir güven oluşturduğuna hükmedebiliriz.

Erdoğan karşısında tek bir çatı oluşturmak çok kolay değildi ama buna yetecek güçleri vardı. Bütün siyasî, dinî ve etnik yapılara müdahale ettiler. Eş zamanlı olarak MHP ve CHP’yi yeniden biçimlendirmeye kalkışacak kadar yüksek bir manevra gücüne ulaşmışlardı. Siyasî, dinî ve etnik yapıların hem tavanı hem de tabanını yeniden biçimlendirmek için çok güçlü olmak yetmez. Emperyalist devletlerin meşhur istihbarat merkezleri ile iç içe olmak gerekir. Amerika’nın 1950’lerden itibaren birçok ülkede farklı yöntemlerle darbeler yaptığı bilinir. Şimdi bu müdahalelerden biri daha Türkiye’de sahnelenecekti. Siyasî, dinî ve etnik yapıların yönetim kadroları üzerindeki operasyonlar arkası arkasına sahnelendi. Gezi Parkı Kalkışması ve 17-25 Aralık’tan önce yönetim kadroları üzerindeki operasyonların büyük ölçüde hedefine ulaştığı biliniyor. Böylelikle kitleler sosyal mühendislik operasyonlarına açık hâle getirildi. 2014’te cumhurbaşkanlığı seçimlerinde çatı aday formülünün ortaya çıkması dönemsel bir gelişme değildi.

2009’da emperyalizme karşı Davos’ta dile getirilen kapsamlı itirazın Türkiye siyasî hayatı üzerinde çok sarsıcı etkileri oldu ve gelişmeler bu etkinin devam edeceğini gösteriyor. Çatı aday formülüyle somutlaşan yeni düzenleme karşısında başkanlık sisteminin zaman içinde olgunlaştığını söyleyebiliriz. Başkanlık sistemi uzun zamandır Türkiye’nin gündemindeydi fakat bu sisteme geçiş yönünde herhangi bir adım atılmamıştı. Dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’ne geçişi hızlandıran yeni siyasî uzlaşmanın görünür hâle gelmesidir. Türkiye, uluslararası sistemin oluşturduğu büyük baskılara, kendini sürekli olarak yenilemek suretiyle cevap üretiyor. Yaşadığımız diyalektik süreç oldukça dinamiktir. Bu sürecin yansımalarını muhafazakâr muhalefet cenahında da görebiliriz.

2009’da Davos’ta yaşananlar siyasî kimlikler üzerinde aşındırıcı bir etkiye sahip oldu. Gezi Parkı Kalkışması’nda süreci göremediler mi yoksa yeni siyasî uzlaşmanın gereğini mi yaptılar? Cevabın ikinci şık olduğunu, 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra Meclis’e yansıtılmak istenilen uzlaşma iradesinden anlayabiliriz. Erdoğan’ı içeriden müdahalelerle etkisizleştireceklerdi. Muhafazakâr muhalifler hiçbir zaman Erdoğan’a açıkça muhalefet edemedi. 15 Temmuz’dan sonra dahi “mağduriyet ve masumiyet” söylemini bir örtü gibi kullanarak Türkiye’nin aklını karıştırdılar.

On yıl uzun bir zaman. Bugünün tarihini yazacaklar açısından geçmişe göre daha karmaşık ilişkilerden bahsettiğimiz zannedilebilir. Fakat geçmişte kim kiminle birlikteyse bugün de onlarla birlikte hareket ediyor. Değişen çok fazla bir şey yok. Geçmişten takip ettiğimiz zaman karmaşanın olmadığını görürüz.

#Türkiye
#Recep Tayyip Erdoğan
#Davos Zirvesi
#FETÖ
5 yıl önce
Davos’tan sonra on yıl ve Türkiye’nin var oluş mücadelesi
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’