|
Devletler, devletsiz toplumlar ve devletleşen cemaatler (1)

Kolonyalizm, sömürgecilik ve emperyalizm bağlamında devletler, devletsiz toplumlar ve devletleşen cemaatler günümüz dünyasını anlamak bakımından önemlidir. Avrupalılar; Amerika, Avustralya ve Yeni Zelanda’yı işgal, istila edip kolonileştirirken karşılarında devletler, devletsiz toplumlar vardı. Ali Mazruî “Afrikalılar” adlı kitabında Afrika açısından konuyu ele alır ve Avrupalıların devletler ve devletsiz toplumlar karşısındaki tavırlarını işgal, istila ve kolonileştirme açısından inceler. Mazruî, her ne kadar Afrikalılarda geniş bir çerçeve oluşturmaya çalışsa da Afrika’nın sömürgeleştirilmesi ve kolonileştirilmesi sürecinde engelleyici bir devlet olarak Osmanlı’yı gündeme almaz. Hâlbuki Afrika’nın Müslüman devlet ve toplumlarının üzerinde Osmanlı etkisi gözle görülür derecededir. Kolonyalistler Amerika, Avustralya ve Yeni Zelanda’da büyük oranda başarıya ulaşmış ve bu kıtaların Avrupalılaşmasını sağlamışlardır. Osmanlı zamanının güçlü bir devleti olarak özellikle Afrika’nın Müslümanlaşmış bölgelerinin kolonileştirilmesini engellemiştir. Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferiyle başlayan dönemi yayılmacı emperyalist faaliyetlerin durulması açısından ele almak çarpıcı sonuçlara ulaşmamızı sağlar.

Güçlü devletlerin çözülerek devletsizleşme sürecinin yaşanması ve zaten devletsiz bir hayat yaşayan toplumların varlığı Batılı istila ve işgal girişimlerini kolaylaştırmıştır. Bunun için güçlü devlet yapılarının çözülmesi yönündeki uzun zamanlı faaliyetler hedef coğrafyaya nüfuz edilmesi açısından önemlidir. Kolonileştirmenin başarısı da burada yatmaktadır. Eğer güçlü devlet yapıları ayakta kalsaydı kolonileştirme başarıya ulaşamaz, hedef coğrafyanın Avrupalı halklar tarafından ele geçirilmesi mümkün olamazdı. Avrupalı kolonilerin devletleşme süreci büyük oranda hedef coğrafyada devlet yapılarının çökmesi ve devletsizlik ile açıklanabilir.

Avrupalılar; Amerika, Avustralya ve Yeni Zelanda’da uyguladıkları kolonileştirme siyasetini Afrika’da da uyguladılar. Özellikle Güney Afrika buna bir örnektir. Bu ülkeye yerleşen Avrupalıların emperyal merkezlerle savaşı dahi söz konudur. Fakat yine de Avrupalıların Afrika kıtasında nüfus yapısını tamamen değiştirmek bakımından başarılı olamadıklarını söyleyebiliriz. Sürecin devam etmesini göz önünde bulundurursak “şimdilik” demek gerekir. Fransa’nın Cezayir’deki kolonileştirme faaliyetleri de oldukça önemli bir meseledir.

Bir devlet olarak İsrail’i izah ederken dinî kavramların çokça gündeme gelmesi, Avrupalıların modern dönem kolonileştirme faaliyetinin en önemli örneklerinden birinin anlaşılmasını engellemektedir. Hâlbuki İsrail, dünyanın farklı köşelerinde devletsiz bir hayat süren Yahudi cemaatinin devletleştirilerek İslam coğrafyasında kalıcı bir üs haline getirilmesi faaliyetinden başka bir şey değildir. İsrail, yeni bir kolonileştirme faaliyetinin ürünüdür ve özellikle de Avrupalıların Amerika’da yerleşimci olarak kalıcı olmaya çalıştıkları dönemleri hatırlatmaktadır. İsrail’in sürekli genişleyen bir sınırsızlık içinde hareket etmesiyle Avrupalı kolonicilerin Kuzey Amerika’nın batısına doğru ilerlemeleri arasında büyük bir benzerlik vardır. Bu da İsrail’in Yahudi ilahiyatına uygun olarak açıklanmasını anlamsızlaştırmaktadır. Yahudi ilahiyatının bir araç olarak kullanıldığı İsrail’in devletleşme faaliyeti, Avrupa’nın yeni koloniler oluşturmak yoluyla genişleme çabasının bir devamıdır. İsrail’in Filistin’de ve İslam coğrafyasında uyguladığı şiddet ve terörü Batı Avrupalıların Amerikan yerlileri üzerinde uyguladığı şiddet ve teröre benzetebiliriz. Başkan Erdoğan’ın İsrail devletinin sınırları neresidir sorusu da bu benzerlik içinde anlam kazanır.

Yahudilerin dünyanın farklı bölgelerinde yaşayan cemaat hâlindeki bir toplum olarak devletleşme sürecine dâhil olması 1917’de başlamış ve tekil olarak kalmış bir olay değildir. Bilindiği gibi İngilizler, Yahudileri Kenya ve Uganda’ya yerleştirmek istemişti. Siyonizm’i de Yahudi ilahiyatı ile açıklamanın yanıltıcı olduğu açıktır. İngilizler, Belçikalıları ve Fransızları Uganda ve Kenya’ya sokmak istememişti. Yahudileri, Doğu Afrika’da yerleşimci bir unsur olarak kullanma düşüncesinden kısa zamanda vazgeçildi. Fakat devletsiz bir cemaatin devletleştirilmesinden vazgeçilmedi.

İsrail, yeni bir devlet oluşturma sürecinin başarıya ulaşmış örneğidir. Aynı süreci takip etmesi muhtemel farklı cemaat yapılarını da yeni koloniler oluşturma sürecinin devamı olarak görebiliriz. Siyonizm, İngilizlerin kullandığı ideolojik bir araçtı. Yeni dinî hareketleri de bu çerçevede düşünmek gerekir.

#Yeni Zelanda
#​Kolonyalizm
#İsrail
#Doğu Afrika
#Siyonizm
4 yıl önce
Devletler, devletsiz toplumlar ve devletleşen cemaatler (1)
Herkes için 14 kilit mesaj !..
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir