|
Elitler Erdoğan’ı neden yalnız bıraktı, millet onu neden bağrına bastı?

17-25 Aralık’tan sonra, hatta 2012 MİT krizinden sonra Erdoğan’ın ve onun etrafında sınırlı sayıda insandan oluşan dar bir çevrenin FETÖ karşısında tarihî bir mücadele içine girdiği çok açık bir şekilde görülebiliyordu.



Bu gerçekten çok zor bir dönemin başladığına işaret ediyordu. Çünkü ilk defa tarafları belli olmayan mücadele başlıyor; kendine özgü bir kimliği olmayan, nereye ve kimlere kadar nüfuz ettiği bilinmeyen, istihbarat örgütü olarak hareket eden; Türkiye’yi Amerika, İngiltere ve İsrail ekseninde tutmaya ayarlanmış dinî görünümlü bir örgüt tasfiye edilmek isteniyordu. Bu mücadelenin temsilcisi de Erdoğan’dı.

FETÖ meselesini 1980’lerin ortasından itibaren takip eden bizler için bu karar, Türkiye’nin çok zor bir mücadele sürecine girdiği anlamına geliyordu. Çünkü FETÖ, din görünümlü örgütsel yapılanma olmasına rağmen İsrail, Amerika ve İngiltere ile çok derin ilişkilere sahipti. Bu, çok korkutucu bir gerçekliği ortaya çıkarabilirdi. Sayılan ülkelerle ve diğerleriyle kimin ne kadar bir ilişkiye sahip olduğu bilinmiyordu. Fakat kelimenin bütün anlamlarıyla ok yaydan çıkmıştı. FETÖ saldırgan bir şekilde Türkiye üzerinde mutlak hâkimiyetini bir an önce tesis etmek istiyordu, çünkü Erdoğan’ın etrafındaki dar çevreyle İsrail, Amerika ve İngiltere’nin kurduğu vesayet sistemini lağvetmek istediğini göstermişti. Erdoğan’ın bağımsızlıkçı bir mücadeleyi başlattığını anlayan vesayet odakları da karşı saldırıyı başlatmakta gecikmedi.

Erdoğan’ın FETÖ’nün arkasındaki güçlere karşı zor bir mücadele içinde olduğu görüldüğü için destek kitlesi gittikçe genişledi. Fakat bununla ters orantılı olarak en yakınındaki elitlerin de dâhil olduğu birtakım zümreler tarafından her adımda yalnız bırakıldı. Bunu en acıklı bir şekilde Gezi Parkı sürecinde gördük. Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan, Bülent Arınç gibi parti içinde adı ön planda olan birçok şahıs Erdoğan’ı yalnız bırakmakla kalmadı bilakis onu teslim olmaya zorladılar. Bu ülkede FETÖ’ye karşı yürütülen mücadeleyi durdurmak için birçok önemli şahsın rol oynadığını biliyoruz. Bu şahısların FETÖ konusunu bilmediklerini düşünemeyiz. 2009’dan başlayarak her önemli hadisede elitler Erdoğan’ı yalnız bırakırken millet onu muazzam bir teveccühle bağrına bastı.

Burada bir parantez açarak bir hususu açıklığa kavuşturmak istiyorum. Erdoğan’ın mağduriyetten beslendiği ve dolayısıyla muarızlarının hatalı davranışlarının onu yükselttiği yönünde çok yanlış bir kanaat vardır. Bu fikre sahip olanlara göre bizim halkımız mağdurun yanında yer aldığı için Erdoğan’ı desteklemektedir. Bunu doğru bir tanımlama olarak göremeyiz. Erdoğan siyaset hayatı boyunca vesayet odaklarına karşı amansız bir mücadele içinde olduğu için millet tarafından desteklendi. İstanbul Belediye Başkanı iken Erdoğan’ın başarısı için ölüme yürümekten endişe etmeyen itfaiye eri hafızalardadır. Bundan çok daha dramatik olanı ise 15 Temmuz günü yaşananlardır. Yüreklerin sıkıştığı bir anda milyonları alanlara çağırmak çok zor bir karardı. Yaşanacakları biliyordu. O itfaiye erinden başlamak suretiyle milyonlar mağdur olduğuna inandığı için Erdoğan’ın peşinden gitmedi. Böyle bir iddia ile milletin kandırıldığını kabul etmiş oluruz. Hâlbuki Türkiye bir şeyler yapmak istiyordu ve bu da bedel istiyordu. Bu, sahici bir kararlılığa işaret ediyordu. Amerika’nın, İngiltere’nin, İsrail’in, Fransa’nın, Almanya’nın ve bunlar gibi güç merkezlerinin karşısında durmaya cesaret etmek her babayiğidin harcı değildir. Millet, Erdoğan’da bu kararlılığı gördüğü için onu yalnız bırakmadı. Milyonlar Erdoğan’ın inandığı davaya inandı ve her zaman onun yanında yer aldı. Erdoğan’ın çok geniş kesimlere ulaşma başarısını mağduriyet gibi yapay bir algı ile izah edemeyiz. Millet Erdoğan’a güvendi. Yüz yıl önce tarihin tozlu raflarına kaldırılan bir davanın temsilci olmak kolay değildir, millet onun şahsında bu davanın sahiplenildiğini gördü. Bu güveni mağduriyet ile izah etmek doğru olmaz.

Vesayet sisteminin kaldırılmasına karar vermek için gerçekten devlet olmak gerekir. Bu kararın kişisel olmadığını bilmek için âlim olmaya gerek yok. Toplumun, dinin ve devletin içine nüfuz etmiş çok katmanlı ve tanımlanması gerçekten zor bir örgüte karşı mücadele başlatmak başlı başına zordur fakat bu örgütün istihbarat becerisi en üst düzeyde olan devletlerin kontrolünde olması zorluğun derecesini hesap edilemeyecek ölçüde arttırır. Aslında yaşadıklarımız da bundan ibarettir.

En başından itibaren FETÖ’ye karşı mücadelenin kararlı bir şekilde yürütüleceği anlaşıldığı için elitler arasında dozu gittikçe artan bir huzursuzluk görülüyor. Bunun dikkatle takip edilmesi gerektiği açıktır. Onlar şimdi de sandıklarda oy hırsızlığı ile İstanbul’a belediye başkanı tayin etmeye çalıştıkları birinden mağdur üretip kahraman yapmaya çalışıyorlar. Bu, hakikaten siyaset bilmezliktir.

#FETÖ
#Recep Tayyip Erdoğan
#Türkiye
5 yıl önce
Elitler Erdoğan’ı neden yalnız bıraktı, millet onu neden bağrına bastı?
Ölüm aylığı hakediş şartları
Çok hayâtî bir dört sene
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar