|
Gayr-i millîlik böyle bir şeydir

Hâkimiyet kurduğumuz sahalarda tatbik edilen yönetim şekli etnik ve dinî unsurları ötekileştiren bir zihniyet üzerine kurulu değildi. Bu, önemli bir tespit olmasına rağmen Türkiye’nin bugün yakın coğrafyamızda takip ettiği siyasete emperyalist yaftasını uygun görenler çıkmaktadır. Hâlbuki farklı ölçütlerden hareketle objektif bir değerlendirme yaptığımızda modern imparatorluklarla Osmanlı arasında çok büyük farklar olduğunu görebiliriz. Britanya, Fransa ve Rus imparatorluklarında anavatan (merkez) ve sömürge (çevre) toprakları aynı çatı altında birleştirilse de birbirinden radikal bir şekilde ayrıydı. Sömürgecilik ilişkisini bu çerçeve içinde anlayabiliriz. Bu ilişkinin bir sonucu olarak sömürge topraklarından bir kişi Fransız, İngiliz ve Rus anavatanı ile özdeşleşme hakkına sahip değildi. Sömürge toplumlarının Fransız, İngiliz ve Rus anavatanı ile ayrıcalıklı bir ilişkiye sahip olması için bağımlılık ve asimilasyon süreçlerinden geçmesi gerekliydi.

Bağımlılık ve asimilasyon süreçlerinin doğrudan sömürge olmayan toplumlar için de geçerlilik kazanmasıyla Batı Avrupa ve ABD merkezli bir dünyanın etkilerini biz de sarsıcı bir şekilde yaşadık. Bu sistemin sadece yirminci yüz yıl ile sınırlı olmadığını, birkaç asırlık bir döneme yayıldığını belirtmemiz gerekir. İzmir örneğinde olduğu gibi yerel sermaye çevrelerinin Fransız ve İngiliz sermayedarları ile kurdukları ilişkinin uzun bir tarihi vardır. Başlangıçta yerel unsurların gayr-i Müslimler arasından seçilmiş olması bir tesadüf değildi. Halit Ziya Uşaklıgil’in “Kırk Yıl” adlı eseri bu ilişkilerin iktisadî, ticarî ve kültürel hayat üzerindeki etkilerini görmek açısından çok önemli bir kitaptır. Bağımlı yapıları ve aydın yabancılaşmasını anlayabilmek için bu tür kitapların okunması gerekir.

Geçen yüz yılda bağımlı yapılar ve aydın yabancılaşması daha keskin hatlar içinde düşünülüyordu. Fakat bunun çok büyük bir yanılgı olduğu 15 Temmuz’da iyice anlaşıldı. Fransa ve Britanya imparatorluklarının ötekileştirici bir siyaset üzerine kurulu olduğunu Türkiye’de ortaya çıkan bağımlı yapılar ve aydın yabancılaşması üzerinden takip etmek mümkündür. Anadolu sermayesi gibi bir kavramın İzmir ve İstanbul karşısında kendine mevzi kazarak ortaya çıkması oldukça önemliydi. Gayr-i millîlik, tercih edilen bir niteliğe dönüşmüştü. İktisadî ilişkiler çerçevesinde varlık kazanan bağımlı yapıların ve yabancılaşmış aydınların örgütlü siyasî yapılara dönüşmesi ya da birbirini beslemesi de dikkatle kaydedilmesi gerekli bir durumdur. Yerel bağımlı yapılar, çok kültürlü ilişkiler içerisinde güçlenen liberal düşünce ile kısa bir zaman içinde evrenselleştiler. Bunun ötekileştirme üzerinden yapılan bir ayrıştırma hadisesi olduğu çok geç anlaşıldı. Türkiye, bu süreci çok erken bir dönemde fark etmiş olmasına rağmen çözüm bulmak zordu. Yüz yıllara yayılan bir ilişki ağını birkaç günde etkisizleştirmek kolay değildi.

Suriye, Irak ve Libya’da emperyalist devletlerle bir bekâ mücadelesi vermesine rağmen içerideki bağımlı yapılar ve yabancılaşmış aydınlar tarafından Türkiye’nin emperyalist bir siyaset takip etmekle suçlandığını belirttik. Bu çevrelerin PKK gibi etnik, FETÖ gibi dinî kimliğe yaslanan bağımlı yapılarla liberal sermaye çevrelerinden oluştuğunu tespit etmemiz gerekir. Aynı zaman diliminde Arap milliyetçiliği vurgusunu öne çıkaran BAE ve Suudî Arabistan’ın Türkiye’ye benzer suçlamalar yöneltmesi dikkat çekicidir.

Amerika’nın Ortadoğu’daki emelleri açısından Çekiç Güç’ün anlamı kurulduğu yıldan itibaren fark edilse de çözüm üretmek kolay olmadı. Irak’tan Akdeniz’e uzanan geniş sahada terör koridoru oluşturmak istedikleri bilinse de önlemlerimiz yetersiz kaldı. Başarılı ve kalıcı bir çözüm oluşturabilmek için 15 Temmuz’u beklemek gerekti. Bugün Pençe Harekâtı’nda görüldüğü gibi Musul ve Kerkük’ü de içine alan geniş bir sahada güvenlik hattı oluşturmaya çalışıyoruz. Libya’da da benzer bir şekilde coğrafyanın çözülmemesi için elimizden geleni yapıyoruz. Fakat güçlü bir değersizleştirme ve görünmez kılma çabası ile karşı karşıya olduğumuzu da görmemiz gerekir. Sivil Toplum Kurumları etrafında ortaya çıkan tartışmaları da bu çerçeve içinde anlayabiliriz.

Tıp sahasında faaliyet gösteren bir odanın salgın sürecinde Türkiye’nin çözüm arayışlarını baltalamaya çalışmasını muhalefet düşüncesi ile açıklayamayız. Muhafazakâr muhalefetin sözcüsü bir gazetenin Türkiye’nin Kuzey Afrika’daki faaliyetlerini itibarsızlaştırmaya çalışmasını kişisel küskünlüklerle gerekçelendiremeyiz. Gayr-i millîlik böyle bir şeydir.

#ABD
#Ortadoğu
#Afrika
#Libya
4 yıl önce
Gayr-i millîlik böyle bir şeydir
Kendini bil, Rabbini bil, haddini bil. Ya da: Kültürel olarak “iktidar” değilseniz, siyasî olarak iktidar olamazsınız!
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir