|
Muhafazakâr muhalefetin Fransa hayranlığı

Arap milliyetçiliği ve Osmanlı sonrasında ortaya çıkan diğer meselelerle ilgili yeni yayınlar, geçen yüzyılın kimi önyargılarını etkisizleştiriyor. Bunlar arasında D. K. Fieldhouse’un “Ortadoğu’da Batı Emperyalizmi 1914-1958” ve Adid Davişa’nın “Arap Milliyetçiliği” adlı kitaplarını özellikle zikretmek istiyorum. Çünkü bu iki kitapta Avrupa kolonyalizmi tarafından Osmanlı ve Türkiye aleyhine oluşturulan birtakım algıların üzerine gidilmiş ve bizi de yakından ilgilendiren meseleler aydınlatılmıştır. Bu kitapların Batı akademilerinde üretildiğini vurgulamakta fayda var. Ayrıca Fransız emperyalizminin anlaşılmasını sağlayacak makale ve kitaplar da Türkçeye çevrilmiştir.

Yeni yayınlarda Osmanlı’ya karşı 1916’daki Arap isyanı da ele alınıyor. Şerif Hüseyin’in İngilizlerle anlaşarak kalkıştığı bu isyan ile Arap milliyetçiliğinin ilişkisinden bahseden çok az kimse vardır. O, İngilizlerle anlaşarak isyana kalkışmıştır ve isyanın temel motivasyonunu da İngiltere’nin maddi gücü sağlamıştır. Geleneksel aşiret ilişkilerinin sonucu olarak düşünülmesi gerekli bir hareketi, modern bir ideolojiyle ilişkilendirmek doğru değildir. Aynı şekilde Suriye’de idam edilen isyancıların Arap milliyetçiliği ile ilişkisi de tartışmalıdır. 1920’den sonra Fransa’ya karşı Suriye merkezli antiemperyalist mücadele ile ortaya çıkan fikir ve yöntemlerden bahsedebiliriz. Fransa’ya karşı savaşa katılanlar, Arap coğrafyasının birtakım bölgelerini etkilemiştir. 1920’den sonra oluşan bu durum Osmanlı karşıtlığı ile izah edilemez.

Konu bir köşe yazısının sınırlarına sığmayacak kadar geniştir. Arap milliyetçiliğini Cemal Paşa’nın idam ettirdiği Araplara indirgemek, İngiltere ve Fransa’nın propagandasıdır. Manda yönetimleri Osmanlı karşıtlığını gündemde tutarak kendilerine meşruiyet sağlamak istediler. Bu propagandanın neticesi olarak Batı yanlısı kişi ve gruplar ile geniş halk kitleleri arasında görüş farklılıkları oluştu. Fakat Arap milliyetçiliğini, Meyselun’da Fransızlara umutsuzca direnen küçük bir grubun hatıraları üzerine bina edildiğini gizleyemediler. 1920’deki bu küçük direniş grubunun komutanı da Halepli bir Türk’tü. Fransızlar, 1925’te başlayan Büyük İsyan’ı Şam’ı topa tutarak durdurabilmiştir. Katliamın boyutları çok yüksekti.

Genel olarak sömürgecilik tarihini bilmek çok önemlidir. Bu vesile ile sömürgecilik tarihinin ders olarak okutulmasını tekrar vurgulayalım. Arap milliyetçiliği, Batı kolonyalizmine karşı antiemperyalist bir ideoloji olarak büyüdü ve gelişti. 19. yüzyılda Batı okullarında yetişen aydınların eserlerinde Osmanlı karşıtlığına rastlamak mümkün olabilir fakat Şerif Hüseyin’in 1916’daki isyanının Arap milliyetçiliğine temel olduğunu söylemek için epeyce Fransa hayranı olmak gerekir. Şerif Hüseyin aşiret çıkarlarına göre ilişkiler geliştirmiş ve bu sebeple İngiltere ile işbirliği yapmıştı. Fransa ve İngiltere’nin manda yönetimlerine karşı gelişen tepkiler ise Arap milliyetçiliğinin antiemperyalist kimliğine işarettir.

Türkiye’de farklı ideolojilerin etkisiyle tarihimize düşmanlık oluşturuldu. Fakat bu düşmanlığı muhafazakâr, dindar veya milliyetçi kimliği ile sahiplenecek ve propagandasını yapacak kimselerin çıkacağını düşünemezdik. Muhafazakâr muhalefetin sesi olan gazetede Beyrut Limanı’nda meydana gelen patlama vesilesiyle kaleme alınmış yazıyı görünce yanıldığımı anladım. Yazıda şunlar dile getiriliyor:

“Suriye’de ve Lübnan’da Fransız mandası özlem duyulacak bir yönetim sergiledi, Fransa (Chirac-2005) zor gününde Lübnan’ın yanında duran tek ülkeydi, Osmanlıya karşı bağımsızlık savaşı verirken de Suriye ve Lübnan’daki Arap milliyetçilerin destekçisiydi, Osmanlı Arap coğrafyasında kolonyalistti, Araplar için Osmanlı dört dörtlük zorba bir kolonyalizm tecrübesiydi. Fransa, bu sert Osmanlı tecrübesinden sonra Arap milliyetçilerine yıllardır uğruna mücadele ettikleri bağımsızlığı veren ülkedir.”

Yazıda Cemal Paşa’dan, Beyrut’taki Zeytindağı’ndan ve bu dağda Cemal Paşa’nın sarayından da bahsediliyor. Bir kere dağ değil, tepe demek gerekiyor ama önce Zeytindağı Beyrut’ta değil, Kudüs’tedir demek lazım. O bina da saray değildi fakat yazarın “saray” kelimesini de vurgulamak istediği açık. Bu iddiaların muhafazakâr muhalefetin sesi olan gazetenin okuyucularından, siyasî destekçilerinden ve yazarlarından tepki görmemesi de ilginç. Fransa’nın manda yönetimini özleyenlerin Lübnan’dakilerle sınırlı olmadığına hükmedebiliriz.

#Muhalefet
#Fransa
#Muhafazakar
4 yıl önce
Muhafazakâr muhalefetin Fransa hayranlığı
Kimlik ve yerinden yönetim
Yenilenen Yeni Câmi’nin özellikleri
"Önemli kişi"nin notları
Bulanmadan, donmadan...
Doğu Akdeniz’in enerji politiği açısından değeri