|
Vatansız imparatorluğun görünmez eli

Quinn Slobodian, liberal düzen açısından anayasa mahkemelerinin önemi üzerinde durur. Slobodian’ın anayasa mahkemeleri ile Dünya Ticaret Örgütü gibi küresel etkileri olan teşekkülleri liberal düzenin temel dayanakları olarak göstermesi oldukça önemlidir. Konuyu hem tarihsel bağlamında hem de Türkiye’deki güncel gelişmelerle ilişkilendirerek ele aldığımızda gözlerden kaçan bir durum kendiliğinden ortaya çıkar. Yazar, anayasa mahkemeleri ve DSÖ gibi kurumsal yapıları küreselciler ve millî devletler zıtlığı içerisine yerleştiriyor. Hukuk ve iktisat sahasında teşekkül etmiş kimi kurumların ulusları terbiye eden araçlara dönüştürülmesi, yeni bir fikir olmamakla birlikte şaşırtıcıdır. Hukukçuların da bu yeni durumlar karşısında tavır geliştirmesi gerekir.

Küreselleşme bağlamında kullanılan kavramlar yeterince berrak değildir. Küreselleşme bağlamında kullanılan yeni kavramlar da doksanlı yıllardan itibaren düşünce dünyamızı şekillendirmeye başladı. Daha düne kadar küreselleşme Amerika bağlamında kullanılırdı. Amerika merkezli kültürel hegemonyayı anlamak bakımından kullanışlı bir kavram olarak düşünülürdü fakat küreselciler gibi yeni bir kavram daha karmaşık bir yapıya işaret edince muğlaklık fark edilmeye başladı. Küreselleşmenin siyasî alanı da kapsıyor olmasını sadece uluslarüstü kurumlar ile sınırlı tutmak mümkün mü? Terör örgütleri ve sivil kurumların bağımlılık ilişkileri siyasî küreselleşmenin sınırlı bir alanı ilgilendirmediğini gösterdi. Yansız bir şekilde düşündüğümüzde bazı liberal kavramların naif bir tavra karşılık geldiğini söyleyebiliriz. Kavramları berraklaştırdığımızda Türkiye ile sınırlı olmayan büyük değişimi görmek mümkündür.

Küreselleşmenin Amerika ve Batı Avrupa ülkelerinin hegemonyası açısından bir araç olduğu zamanlar geride kalıyor. Aslında sürecin karmaşıklığı da bu hegemonyanın sarsılmasıyla başladı. Amerika’nın dahi küreselleşme karşıtı bir siyasî söylem geliştirmesi, durumun karmaşıklığı açısından önemlidir. Dünya Sağlık Örgütü, ne siyasî ne hukukî ne de ticarî bir kurum olmasına rağmen küreselleşmenin tam merkezine yerleşti. Salgın dönemi küreselciler adıyla anılan kişilerin ve şirketlerin varlığını bütün dünyaya öğretti. Bu kişi ve şirketlerin, millî devletleri tehdit ettiği yönünde çok güçlü bir kanaat oluştu. Ulusları virüs ile tehdit ettikleri söylendi. 15 Temmuz’da millî varlığımızın doğrudan tehdit edilmesi, konunun bizi doğrudan ilgilendirdiğini gösterir.

Yeni bir imparatorluktan bahsedebilir miyiz? Millî devletler de şikâyet ettiğine göre yeni bir imparatorluktan bahsediyor olmalıyız: Vatansız yeni imparatorluk! Fenikeliler kurdukları koloniler ile meşhurdu. Sahillerde kurdukları şehirler ile çok geniş bir sahayı etkileyebildiler. Sömürgecilik dönemleri açsından düşündüğümüzde bu koloni şehirleri bir model olarak düşünebiliriz. Britanya İmparatorluğu da koloniler üzerine kurulmuştu. Hatta İngilizler, köle ticareti ve yerli kültürlerin yok edilmesi gibi hadiseleri gözlerden uzaklaştırarak geliştirdikleri küreselleşmenin bütün dünyaya nimet dağıttığını bile söylemişlerdir. Amerika emperyalizmi ise koloni şehirlerden farklı olarak küresel ölçekli kurumlar üzerinden şekillendi. Uluslararası sistem Amerikalılar tarafından geliştirilen küresel kurumların üzerine bina edildi. Fakat şimdi Amerika’nın kendisinin de bundan rahatsızlık duyduğu görülüyor. Türkiye’de olduğu gibi birileri kurumları içeriden ele geçiriyor ve “görünmez el” olarak piyasayı düzenliyor. Vatansız yeni imparatorluk ile kast ettiğimiz de görünmez elin kendisidir.

Türkiye, çok da erken olmamakla birlikte özellikle vatansız imparatorluğun araçlarına karşı başlattığı mücadele ile öne çıkmaktadır. Fiilî olarak 2011’de başlayan bu yeni dönem, başka ülkelerle karşılaştırıldığında Türkiye’nin daha bağımsız siyaset takip etmesine imkân tanıyor. Salgın dönemindeki başarıyı da bağımsızlaşma sürecinin sonucu olarak görmek gerekir. İçeriden müdahale araçları ile bağımsızlaşma sürecinin her alanda değersizleştirilmek istenmesi küresel düzeyde seyreden çatışmanın yansımalarıdır. Anayasa mahkemeleri gibi kurumların birtakım tartışmalı uygulamalarını bu çerçeve içinde ele alabiliriz.

Açıkça ifade etmek gerekirse kurumlarımızı kendimize karşı silah olarak kullanmamak gerekir. Geçen yüzyılda imparatorluklar yıkıldığı zaman, sermayenin özgürlüğünü kısıtlayacak herhangi bir yapı kalmamıştı. Bugün, sermayenin millî devletlerden de kurtulmak istediği bir durumdan bahsedebiliriz.

#Milli
#Türkiye
#DSÖ
#İmparator
4 yıl önce
Vatansız imparatorluğun görünmez eli
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi