|
Yeni Haçlı Seferleri’nden coğrafyanın dirilişine

19. yüzyılda farklı sahalarda meydana gelen yenilikler medeniyet tarihimiz açısından bir çöküşe işaret etmediği gibi tam aksine Osmanlı coğrafyasının tamamını kuşatabilecek kabuğunu kırma başarısı olarak görülebilir. Kabuğunu kırma başarısı Türk dünyası için de geçerlidir. Rus işgalinden önce devletsiz topluluklar hâlinde yaşamalarına rağmen Kafkasya Türklerinin 1917 İhtilali’nin atmosferinde devletleşme yolunda adım atmasını, yenileşme gayretlerinin bir neticesi olarak görmek gerekir. Örneğin yeni eğitim yönteminin bir sonucu olarak okuma yazma oranı artmış, millî dergi ve gazeteler entelektüel bir zümrenin yetişmesine vesile olmuştu. Osmanlı coğrafyası için de benzer bir durum söz konusuydu. Cumhuriyetin kurulmasından sonra geçmiş ile bağlarımız zayıfladığı için 19. yüzyılın temel meselelerinden uzaklaşmaya başladık ve bu, birtakım zenginliklerin kaybolmasına yol açtı. Tarihimiz kavga aracına dönüştü.

Uzun bir dönem Libya’da yaşamış Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi gibi Kuzey Afrika, Arap coğrafyası, Balkanlar ve Anadolu hakkında hatırı sayılır bir birikeme sahip olan entelektüellerin kendi dönemlerinde dile getirdikleri düşünceleri bilmek gerekir. Bunların unutulması da tarihimizden uzaklaşmanın bir neticesidir. Hâlbuki “ittihad-ı içtimaî” gibi bir kavram, güncel meselelere ışık tutabilir. Birtakım kurumlara saplantılı bir şekilde bağlı kalmanın anlamsız olduğu açıktır. Coğrafyamızın tamamı yeniden bir canlanma emaresi gösterirken, zihnimizde oluşturduğumuz hayalî bir dünyaya teslim olmak anlamlı olmayacaktır. 19. yüzyılda olduğu gibi coğrafyamız yeniden kabuğunu kırma gayreti içindedir ve bu gayret hepimizi dönüştürecektir.

Libya, Somali, Sudan, Katar ve Türkiye arasında çok yakın bir işbirliği sürecinin başlamasını, zaruretlerin neticesi olarak görmek bizi yanılgıya düşürmeyecektir. Eğer Türkiye, 15 Temmuz’da bağlarından kurtulmasaydı coğrafyamızın istilasını konuşuyor olacaktık. Yemen’den yapılan çağrılar ve Umman’da üs kurma yönündeki müzakereler, işbirliğinin genişleyeceğini gösteriyor. Arap milliyetçiliğinin revaç bulduğu yıllarda bile bu kadar etkili bir yakınlaşma ve işbirliği yoktu. Bugün genişlemekte olan işbirliğini, kurumsal ya da ideolojik bir perspektifin sonucu olarak gösteremeyiz. Kendi dinamikleri üzerinde şekillenen bir işbirliği coğrafyanın geleceğiyle ilgili umutların yeşermesini sağlıyor. Şehbenderzade’nin bahsettiği ittihad-ı içtimaî de böyle bir şey olmalı. Bu süreci, dayanışmacı toplumsallaşmanın coğrafyamızda yaygınlaşması olarak görmek gerekir. 15 Temmuz’da açığa çıkan fikirlerin coğrafyayı dönüştürmesini ideolojik birliktelikler veya kurumsal bağlılıklarla açıklayamayız.

Daha düne kadar Arnavutluk hakkında yazılan yazılarda İtalya gibi ülkelerin propaganda faaliyetleri öne çıkardı. Oysa bugün İtalya ve Yunanistan arasındaki denizcilik anlaşması Arnavutluk’un Adriyatik Denizi’ndeki haklarını ortadan kaldırabiliyor. Bu da Arnavutlar için yeni arayışları zorunlu hâle getiriyor. Benzer bir durum Umman ve Yemen için de geçerlidir. BAE ve Suudî Arabistan, Amerika ve İsrail ile kurdukları ilişkinin bir neticesi olarak bölge ülkelerine baskı uyguluyor. Bu iki ülke coğrafyadan uzaklaştıkları için haricî bağımlılıklara göre hareket ediyor. Katar’da giriştikleri macera ile ülkelerin varlıklarını tehdit eder bir hâle geldiler. Umman ve Yemen’in de Türkiye ile işbirliği sürecine girmesi, varlıklarının tehdit altında olduğunu gösterir. Coğrafyanın dinamiklerinden bahsederken romantik bir cümle kurmuş olmuyoruz. Uluslararası siyasî ilişkilerde İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra geçerli olan düzen yıkıldı ve ülkeler zorunlu tercihler ile varlığını geleceğe taşıma endişesine düştü. 15 Temmuz’dan sonra dilimize yerleşen yerlilik ve millîlik kavramları coğrafya genelindeki varlık mücadeleleri için de geçerlidir.

Kabuğunu kırma çabalarını önemsemek gerekir. Balkanlardan Kafkaslara, Kuzey Afrika’dan Basra Körfezine kadar geniş bir alanda yer alan ülkeler kendi aralarında işbirliğine gitmek ve dayanışmacı bir anlayışla varlıklarına yönelik tehditleri bertaraf etmek istiyorsa yeni bir dönemden bahsedebiliriz. Bu, 1990’larda başlayan “Yeni Haçlı Seferleri”nin durdurulduğunu ve coğrafyamızda Birinci ve ikinci dünya Savaşı’ndan sonra oluşan bağımlı yapıların tasfiye edilmekte olduğunu gösterir. Örgütlü bağımlı yapılardan sonra devlet düzeyindeki bağımlı yapıların coğrafya dışındaki güçlerle kurduğu ilişkilerin ortaya dökülmesini, yerli ve millî duruşun başarısı olarak görmek gerekir.

#Osmanlı Devleti
#Afrika
#Haçlı Seferleri
#Coğrafya
4 yıl önce
Yeni Haçlı Seferleri’nden coğrafyanın dirilişine
Sosyal güvenlik denetmen ve yardımcılarının maaş hesabı, ücretleri ve çalışma şartları
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?