|
Yolun açık olsun Türkiye!

19. yüzyılda Avrupalı devletlerin dünyanın geri kalanı üzerindeki hâkimiyet yarışı en üst seviyeye ulaşmıştı. Osmanlı coğrafyası haricinde neredeyse bütün dünya Avrupa’nın egemenliği altına girmişti. Afrika’yı işgal, istila ve kolonileştirme bakımından en sert müdahaleler de yine aynı yüzyılda yapıldı. Avrupa devletlerinin 1884-85’te özellikle Afrika’nın paylaşımı konusunda görüş birliğine varmak için Berlin’de toplanmaları Osmanlı’yı da ilgilendirmekteydi. Konferansa Osmanlı da katılmıştır. Uzun müzakereler sonunda Avrupalı devletler, paylaşımda uzlaştılar. Berlin Konferansı’nın en önemli özelliklerinden biri toprak üzerindeki hâkimiyetin fiilî işgal ile hukukî statüye kavuşacağı fikrinin ortaya çıkmasıdır. Bu da devletler arası rekabeti hızlandırmıştır. Küçük bir devlet olmasına rağmen Belçika, rakip emperyalist bir devlet olamayacağı öngörüsü ile Kongo’yu rahatlıkla ele geçirdi. Tarihin tanık olduğu en büyük vahşetler de Kongo’da yaşandı.

Karanlığın Yüreği, kolonyalizm ve sömürgecilik meselesini tartışmak açısından önemli bir romandır. Farklı açılardan tartışmalı bir kitap olsa da Kongo’da yaşanan vahşete ışık tutar. Kitapla ilgili Chinua Achebe’nin konuşması ve Jean-luc Vellut’un Tek Sömürgeli Belçika başlıklı makalesi ufuk açıcıdır. Robert J. Young, Belçika’nın Kongo’da uyguladığı sömürgeci yönetim modelinin yol açtığı olumsuzlukları rapor haline getiren Casement E. D. Morel ile romandaki Kurtz karakteri arasındaki benzerlikten bahseder. Jean-luc Vellut, Emperyal Çağ’daki makalesinde Kongo tarihindeki ilk sömürgeci kuşağın bütün Avrupa milletlerinden oluşan kozmopolit yapısından bahseder. Karanlığın Yüreği’ndeki Kurtz, belki de Kongo’daki ilk sömürgeci kuşağın maceralarından çıkmıştı ve bir yönüyle de Casement’a benzemektedir. Casement’ın İngiltere adına hareket etmesi önemlidir. Fakat C. Achebe’nin J. Conrad’a yönelik ırkçılık suçlamasına kulak vermek gerekir. Çünkü Karanlığın Yüreği’nde ele alınan meselelerden biri de “medenileştirme misyonu”dur ve bu, Batı için yeni emperyalist dönemin meşrulaştırma aracıdır.

Sömürgecilik tarihinin dönemlere ayrılmadan anlaşılması kolay değil. Bir bütün hâlinde ele aldığımızda anlam belirsizleşiyor. Liberal hukuk da tam bu belirsizliğin üzerine inşa edilmiştir. Medenileştirme misyonu sömürgecilik tarihinde yeni bir dönemin başladığına işaret eder. Bu kavramın Amerika, Avustralya ve Yeni Zelanda’nın Avrupalıların mutlak hâkimiyetine geçmesinden sonra çıkması tesadüf değildir. Bu üç kıtanın yerlileri için medenileştirme misyonuna bile gerek duyulmamıştır. Onlar, imha edilmesi gerekli bir “tür”dü.

Avrupalılar, 1884-85 Berlin Konferansı’nda Afrika’nın taksimini bir uzlaşma ile çözüme kavuşturdular. Fakat bu uzlaşı, emperyal devletlerarası rekabeti en üst seviyeye çıkardı. Birinci Dünya Savaşı’na giden sürecin fitili ateşlenmiş oldu. Bu dönemde misyonerler, Afrika’da İslam’ın ilerlemesini durdurmak için çok özel çalışmalar yaptı. Misyonerlik projeleri ile İslam’ın Orta Afrika’ya doğru ilerlemesinin durdurulması arasında doğrudan bir bağlantı vardır.

135 yıl sonra yine Berlin’de Afrika meselesi konuşulacağı için geçmişi hatırlamakta fayda var. Afrika tamamen çözüldüğü için Osmanlı’nın enerji sahalarına yöneldiler. Osmanlı, Afrika’nın istila, işgal ve kolonileştirilmesini engellemeye çalıştı. Özellikle Kuzey ve Doğu Afrika’da daha etkili olan Osmanlı, Birinci Dünya Savaşı’na kadar ciddî bir direnç üretmişti. Bu dönemi yeni bir gözle anlatabilecek eserler yayımlanmalı. Osmanlı’nın son dönemi “modernleşme, çağdaşlaşma, Batılılaşma” bağlamına sıkıştırılmıştır. Ya taraftarsınız ya düşman. Bunun kısır bir tartışma olduğu konusunda hiçbir şüphem yok.

Bugün yeniden Berlin Konferansı düzenleniyor ve konu yine Kuzey Afrika. Fakat bu sefer Berlin’de zayıf bir konumda olduğumuz söylenemez. İslam coğrafyası 1990’larda başlayan yeni bir emperyalist saldırı dönemini yaşıyor. Otuz yıldır bu coğrafya farklı vesilelerle terör parantezine sıkıştırılıyor. Otuz yıldır çok ağır müdahalelere maruz kaldığı hâlde çökmeyen bir coğrafyadan bahsediyoruz. Amerika, Rusya, Fransa, İngiltere ve İsrail terörün bütün türlerini üretti ama yine de coğrafyamız bu zamana kadar çözülmedi.

“Türkiye adaletin kılıcı” olarak coğrafyasına yeniden dönüş yaptı. İtirazın ilk önce içeriden yükselmesi, “geriliğin kabahati bizde”cilerin öne atılması anlamlıdır.

Yolun açık olsun Türkiye!

#Avrupa
#Berlin
#Osmanlı Devleti
#Afrika
#İslam
4 yıl önce
Yolun açık olsun Türkiye!
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi