|
Lüks hastalığı mı zenginlik illeti mi?

Konut sektörü televizyonu keşfetti. Gündüz ekranında reality şovların, prime time''da yerli dizilerin bir numaralı sponsorları inşaat şirketleri. İnşaat firmaları ekranda projeleri ile yer almaktan ziyade, dizi karakterlerini ''evlendirerek'' bilinirlik oranlarını kolayca artırabiliyor. Yapılan inşaatların güvenilirliği TV''de sponsor olmakla doğru orantılı.

Atv sabah ekranında Bir İstanbul Masalı''nın tekrarına rastlayınca; zenginler ve yerli diziler denkleminin birkaç yıl içinde ne kadar hızla değiştiğini fark ettim. Bir İstanbul Masalı ve o dönem ekrana gelen dizilerde; önce hikâye yazılır, hikâyedeki kişilerin, ailelerin yaşadıkları mekanlar sonradan seçilirdi. Yapım ekiplerinin aylarca karaktere uygun mekân aradığı anlatılırdı. Bu sene ekrana gelen dizilere bakınca formül tersten işliyor gibi. Önce mekânlar tespit edilip sonra içinde yaşanacak hayatlar senaryolaştırılıyor izlenimine kapılıyor insan.

Bir İstanbul Masalı''nda Arhan ailesinin yaşadığı malikâne, anlatılan hikâyenin önüne geçmezdi. Arhanların yuvası izlenimi o kadar güçlü verilirdi ki, oradaki zenginlik ekran önündeki kimseyi rahatsız etmez, gözüne batmazdı. Sabah kahvaltısı, akşam yemeği konseptinde bir araya gelen ailenin yaşantısı soğuk ve tekdüze bulunurdu. Zenginlerin hayatı da fazlaca sıkıcıymış diye düşünen izleyici, müştemilatta yaşayan evin şoförü ile aşçısının; yoksul, sıcak, sevgi dolu hayatını daha samimi bulurdu.

Her akşam aynı koltukta oturup aynı müziği dinleyen Binbir Gece''nin Onur''unun hayatını sıkıcı bulan bir sürü yazı yazılmıştı o dönem köşelerde.

Zenginler, holding sahibi zenginler; ruhlarıyla, yanlışlarla da dolu olsa bir hayat hikâyesiyle yer alırdı senaryolarda. Yaşadıkları mekânlar, giydikleri, yediklerinden ziyade hayat hikâyeleri önemliydi.

Aşk-ı Memnu ile başlayan, başrol oyuncularının giydikleri ile her bölümü defile havasına çeviren anlayış, bütün dizilere sirayet etmiş durumda. Hatta şu anda ekran savaşı veren dizilerin çoğunluğu Aşk-ı Memnu ile Dallas etkisini birlikte taşıyor desek abartmış olmayız.

Yerli Dallas olma yarışında bir adım öne çıkma yarışı yaşanıyor ekranda. Kimisi yayın gününü beklerken PR aşamasında açık açık ifade ediyor Dallas benzerliğini, kimisi çaktırmadan. Lüks hayatlar ve sırlar yerli dizi senaryosu için yeterli görülüyor. Reytingleri, hangisinin daha çok izlendiğini, dizinin iyi olup olmaması değil; yayınlandığı kanalın genel izlenirlik oranı belirliyor.

Küçük Sırlar, Lale Devri, Aşk ve Ceza, Kızım Nerede, Kirli Beyaz ve Şüphe. Lüks hastalığı mı zenginlik illeti mi nasıl adlandırmalı bilmiyorum ama aynı tema, benzer görüntüler, benzer bir mantık.

Yerli dizilerin çekildiği mekânlarla ilgili öteden beri yapılır haber. Eskiden semtler ön plana çıkardı. Hangi semtte çekildiği önemliydi ki, Kuzguncuk bu manada bir sürü diziye ev sahipliği yapmıştı. Sonra bilinen sahipler üzerinden dizi evlerinin kime ait olduğunu okumaya başladık. Şimdilerde yaşanan konut çılgınlığının da etkisiyle evlerin değerini okuyoruz gazete sayfalarında. Çift yönlü reklâmla birlikte değerlerinin artması hiç şaşırtıcı değil.

Akıllı evde yaşayacak kadar zengin ama görgüsüz Kayserili bir aileyi anlatan Anadolu Kaplanı adlı sitcom; mekân üzerine senaryo inşa edilen ilk örnek olarak uzun ömürlü olamamıştı. Birol Güven''in kalemi, Çetin Tekindor''un oyunculuğu da hayat verememişti diziye.

Öylesine baskın bir zenginlik gösterisi var ki dizilerde, ekran ömrü kısa süren Kılıç Günü''nde, çok zengin birini canlandıracak olan oyuncu ''zenginliği bilmiyordum, onları anlamak için çevremi değiştirdim.'' diyordu, rolüne nasıl hazırlandığını anlatırken.

Dizilerdeki lüks gösterisi gözleri yoruyor. Ultra lüks yaşamlar ekrana gelirken; gerçek hikayelerden ziyade, üretilmiş hayatların sunulmasının da etkisi büyük gösteri illüzyonunda. Kimseye güvenme kendine bile mottosuyla Şüphe; tüm renkler kirleniyordu önceliği beyaza verdiler dizesiyle Kirli Beyaz; zengin hayatların kirli içyüzünü anlatan, ikinci kanalında şans arayan Lale Devri; hikâyesinde yok yok Aşk ve Ceza; kaybolan kızını arayan bir annenin hikâyesi olarak lanse edilen, kayıp çocuklar meselesine eğilecekmiş gibi yapan ama yerli Dallas benzetmesiyle aslında gidişata dair ipuçlarını peşinen veren Kızım Nerede. Ultra lüks bir hayat standardı olan bu dizilerin diğer bir ortak noktası da senaryoda gizli. Ailede herkesin sırrı vardır diyerek; sır olarak da herkesin birbirini aldatması senaryolaştırılıyor.

Karakterleri kötülerden seçip, bir düzine sırrı da senaryonun içine serpiştirince buyurun izleyin yerli dizi. ''Çok haklı bir kötü'' olarak tanımlıyor oyunculardan biri rolünü. Kötülere hak verdikçe daha çok izleniyor, izlendikçe kötülere hak verecek daha çok sebep sunuluyor.

Zengin hayatları izleme dürtüsünün sonu gelmiş olmalı ki, ömürleri kısa sürüyor, geldikleri gibi gidiyorlar ekrandan sessiz sedasız.

13 yıl önce
Lüks hastalığı mı zenginlik illeti mi?
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…
Ayasofya’yı açan adama vefa zamanı