|
Devletin iki anlamı

Devlet, bir ülke halkının siyasi yönden örgütlenerek, bağımsız bir hukuki kişilik kazanmasıdır. Kimilerine göre adalet, iyilik ve erdemin, kimilerine göre de baskı ve ayırımcılığın kaynağı olan devlet, modern toplumda ihtiyaç duyulan müşterek görevlerin yürütülmesi bakımından zorunlu bir organizasyondur.

Türkiye''de devletin, biri yönetimde egemen olan zihniyetin, öteki de geniş halk kitlelerinin beklentilerine cevap veren iki farklı anlamı olduğu söylenebilir. Egemenlerin anlayışına göre devlet, ülkenin ve milletin birlik ve bütünlüğünü koruyan, bölücü ve yıkıcı eylemlere karşı önlemler alan, ülkenin kalkınmasına ve yeniliklerin alınmasına öncülük eden, geriliklerle savaşan; ekonomi, kültür, sanat ve siyasette millet için en doğru olana ve ihtiyacı en iyi karşılayana karar veren; emir ve yasaklarına tartışmasız uyulması gereken yanılmaz otoritedir.

Bu otoritenin, her yaptığı milletin çıkarınadır. Aslında neyin milletin çıkarına olduğunu en iyi devlet bilir. Devlet, toplumu dilediği gibi yönlendirebilir, değiştirebilir, gerekirse zor kullanarak dönüştürebilir. Devletin yüce menfaatleri çok önemlidir. Bu menfaatleri koruyabilmek için kişi hak ve özgürlükleri sınırlanabilir.

Egemenlerin anlayışına göre devlet, sanki milletin dışındaki bir güce dayanan üstün bir toplumsal kategoriyi oluşturur. Halka yukarıdan bakar, kendini toplumun taleplerini karşılamakla yükümlü görmez. Halkın ise, devletin her türlü emir ve yasağına tartışmasız uymasını bekler. Devletin emir ve yasaklarına uymayanlar, ya da resmi görüş dışında toplumsal projeleri olanlar, dönemine göre "bölücü, gerici, komünist ve devlet düşmanı" olmakla suçlanarak tasfiye edilir.

Halk arasında geçerli olan anlayışa göre ise devlet; okul, hastane, köprü, yol yapan; tütüne, incire, üzüme, çaya, pancara, buğdaya taban fiyatı veren; darda kalanların ve felakete uğrayanların yardımına koşan, vergi toplayan, ordu besleyen, çocukları askere alan, polisi ve mahkemeleriyle asayişi sağlayan, adaleti gerçekleştiren, ülkenin sınırlarını düşmanlara karşı koruyan bir otoritedir.

Halk bu otoriteye, sıkça belirtildiği gibi, geleneksel olarak, sıkıntıya düştüğünde yardım elini uzatan bir baba gözüyle bakmaktadır. Esasen halk bunu, yaptığı fedakarlıkların karşılığında doğal bir hak olarak görmektedir. Bu nedenle en kıymetli varlığı olan çocuklarını şehit verirken, göğsünü gererek "Devlet-millet sağolsun" diyebilmektedir.

Oysa artık devletin vatandaşa bir baba şefkatiyle davrandığı söylenemez. Baba gibi davrandığı durumlarda bile, evlatlarından bir bölümünü nimetlerine, bir bölümünü külfetlerine layık görmektedir. Vatandaş neredeyse "öz ve üvey evlatlar olarak ikiye ayrılmıştır." Nimetler rejime ve devlet politikalarına yakın olanlara dağıtılırken, külfetler gelenekçi kitlelere yüklenmektedir.

Toplum hayatına egemen olanlar, çıkarlarını koruyabilmek uğruna devletle halkın arasını açtılar. Devleti neredeyse, halka karşı korunan, halktan hürmet bekleyen bir fetişe dönüştürdüler. Devlet çıkarları toplumun ve bireylerin çıkarının önüne geçti. Toplum devlet için tehdit olarak görülmeye başlandı. Artık güvenlik kuvvetlerinin dış tehlikeden çok toplumdan gelecek iç tehlikelere karşı uyanık olması gerektiğinden söz ediliyor.

İnsan işleri, özellikle devlet ve iktidar ilişkileri ideolojiden tam olarak arındırılamaz. Bu anlamda siyasi iktidara egemen olanların, zihniyetini yansıtan bir ideolojik eğilim devlet işlerinde varlığını her zaman hissettirir. Ancak rejime yakın olanların her şeye rağmen kollanması, karşı ideolojileri temsil edenlerin ise her fırsatta cezalandırılması, en azından Anayasa''da ifadesini bulan "insan haklarına dayalı ve hukuka bağlı" devlete yakışmaz.

İnsan haklarına dayanan, demokratik siyasi rejimin en önemli engeli, devletin vatandaşları arasında ideolojik ayırım yapmasıdır. Demokratik devletin, tüm toplumun uymasını beklediği bir resmi ideolojisi olmaz. Partilerin ve politik grupların ideolojisi olur. Devlet ise bu ideolojilere eşit uzaklıkta bir hakem işlevi görür.

Esasen siyasi hayatı dinamik tutan muhalif ideoloji ve hareketlerdir. Toplumu geliştiren, başka ülkelerle rekabet şansı kazandıran, devlete rağmen ortaya konulan üretimlerdir. Devletin gölgesinde çalım satan düşünceden, bilimden, spordan, sanattan ve sermayeden ne kendisine, ne de ülkeye hayır gelir.

Türkiye''de rejimin hassasiyetlerini istismar edenler ve devlet kesesinden zenginlik ve statü kazananlar, ülkenin külfetlerine gönüllü ve karşılıksız katlanan geniş halk yığınlariyle devletin arasını açmaktadır. Türkiye''de devletin en büyük avantajı, karşılık beklemeksizin sadakat gösteren halktır. Bir yanda vatandaşın en masum sivil talepleri copla karşılanırken, öte yanda kamu mallarının yağmalanması ve hileli iflaslarla bankaların boşaltılması, bu sadakati zedelemekte ve halkın devlete güvenini sarsmaktadır.


25 yıl önce
Devletin iki anlamı
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset