|
Gürültüleri bastıran ses

Demokratik sistemlerde siyasi iktidar, meşruluğunu halkın iradesinden alır. Partiler, anayasa ve yasalara göre, belli aralıklarla yapılan seçimlerde iktidara gelebilmek için yarışır. Yarışı kazanarak çoğunluğu sağlayan parti, hükümeti kurar. Kurulan bu hükümetin meşruluğu tartışılmaz; almış olduğu kararlar oy verenler kadar oy vermeyenleri de bağlar.

Halkın siyasete aktif katılımını sağlayan seçimlerin rolü, siyasi iktidarın belirlenmesi ile sınırlı değildir. Seçimlerin ayrıca iktidarları "etkilemek", "denetlemek" ve "yenilemek" gibi işlevleri vardır. Farklı görüşleri savunan partiler ve adaylar arasındaki tartışma ve eleştirilerle, demokrasi düşüncesi yaygınlaşır, seçme hakkı genişler, oluşan yeni toplumsal grupların siyasal sisteme katılımı sağlanır.

Siyasi partiler seçime giderken, iktidar olduklarında yapacakları işleri, uygulayacakları politikaları kitlelere anlatarak oylarını artırmanın yollarını arar. Bazen, karşılıklı suçlamaya kadar varan tartışmalar bile, halkın ülke sorunları hakkında bilgilenmesini ve partilerin gerçek yüzünü yakından tanımasını sağlaması bakımından yararlıdır. İyi tanınmak ve oylarını artırabilmek için partiler, ciddi hazırlıklar yaparak halkın önüne çıkarlar.

Seçmenin karşısına seçilmeye değer seçeneklerle çıkan partilerin, seçimde başarılı olma şansı daha fazladır. Seçilmeye değer seçenek, yeni bir ütopya hazırlamak değildir. Yaşanan zorlukları açıklamayan, başka zamanlar ve ülkelerle ilgili olarak üretilen ütopyaların, daha hür ve adaletli bir toplum öngörseler bile, hayata uygulanma şansları yoktur.

Seçimlere giderken toplum, eğitim, sağlık ve ulaşım hizmetlerinin daha kaliteli hale getirilmesini, beslenme ve barınma şartlarının iyileştirilmesini, işsizliğe, enflasyona çare bulunmasını bekliyor. Düşünce ve inanç özgürlüğü üzerindeki baskıların kalkmasını, sivil siyasi hayatın demokratikleşmesini, hukuk devleti ilkesinin hakim olmasını istiyor. Siyasi partilerin de toplumun bu beklentilerini karşılayacak programlar hazırlaması ve bu programların özgür ortamlarda tartışılarak halka anlatılması gerekiyor.

Oysa iki seçime birden hazırlanan Türkiye''de, bu güne kadar görülmemiş durgunlukta bir kampanya dönemi yaşanıyor. "Ilımlı olalım, çatışmayı körüklemeyelim" görüntüsü altında, halkın seçimlere ve demokratikleşmeye ilgi göstermesi engelleniyor. Partiler ülke sorunlarını tartışmadan, birbirlerini eleştirmeden, sorunları nasıl çözümleyeceklerini açıklamadan adeta kaçınıyor.

Sanki gizli bir el, kitlelerin siyasete daha canlı katılımını engelliyor. 28 Şubat sürecinde toplumun içine sıkıştırılmak istendiği depolitizasyon süreci diri tutuluyor. Cumhuriyet döneminde, kendisini seçilmeye değer meşru tek seçenek olarak gören resmi anlayışa ters düşen partiler tehdit ve ihbar ediliyor. Tek parti yönetimini çağrıştırır tabular, devlet ideolojisini yücelten abartılı sloganlar, yüzeysel sevgi gösterileri, haber özetlerinde hızla gelip geçiyor. Parti liderlerinin konuşmalarında, sıradan, içi boş, ayran kabartan, üretkenliği olmayan, şablon ve sloganlar öne çıkıyor.

Gazetelerde ve televizyon programlarında, partilerin seçim bildirgeleri konuşulmuyor, yaptıkları hatalar tartışılmıyor, hükümetlerin yanlış politikaları eleştirilmiyor. Nazlı ILICAK''ın belirttiği gibi "55''inci hükümetin sorumluları, Ecevit ve Yılmaz, rakiplerinin karşısına çıkıp tartışmak yerine çanakçı gazetecilerle konuşmayı tercih ediyor... Liderleri sorgulayan gazeteciler, sadece çanakçı değil, aynı zamanda yıkama, yağlama, parlatma, cilalama gibi görevleri de üstlenmiş durumda."

Hayret verici olan ise, tüm partilerin bu durumdan memnun görünmeleridir. Oysa bu sessizlik, sadece suçluların, toplumun gözünden gizleyecek ayıbı ve günahı olanların işine yarar. Halka söyleyecek yeni sözleri olmayanların, yıllardan beri boş vaad ve tehditlerle ülkenin gelişip kalkınmasının önünü kesenlerin, devlet imkanlarıyla zengin olanların işine yarar. Tek doğru olarak kendini gören, kendi dışındaki düşünce ve inançları yok sayan totaliter zihniyetin işine yarar.

Demokrasilerde seçim her zaman önemlidir. Millet iradesinin sandığa yansımasını engelleyen bir ortamda yapılsa bile, seçim kapısı açık tutulduğu sürece, bu kapıdan haklı olanların da geçme şansı var demektir. 1950''de, 1983''te ve 1995''te olduğu gibi, seçimler ülkeyi halkın arzularına uygun siyasi şartlara götürebilmenin tek yoludur.

Bir yandan hür dünyaya çok partili demokratik serbest seçim yapıyoruz izlenimi verirken, bir yandan da tehdit ve ihbarlarla çok sesliliği bastıran totaliter zihniyet, bu tutumu ile kendi sonunu hazırlamaktadır. Yeter ki milletten başka dayanağı olmayan partiler, sessizlik tuzağını aşarak, iktidarı yeterince eleştirme ve gündemi değiştirme becerisi gösterebilsin.

Seçim meydanlarında yüksek sesle çalınan müziğin ve konvoy yapan araçların çıkardığı çok yüksek gürültü var. Ama milletin dertlerini dile getirmesi gerekenlerin ülkenin ciddi sorunlarına çözüm üretenlerin sesleri kısık. Ürkek tavırla ve kısık sesle konuşarak gürültü aşılamaz ve milletin gönlü kazanılamaz. Sessiz çoğunluk, meydanlardaki gürültüyü bastıracak, seçimin siyasi hayatı "etkileme", "denetleme" ve "yenileme" gücünü de ortaya koyacak, kendine güvenen bir sesin özlemini çekerek seçime gidiyor.


25 yıl önce
Gürültüleri bastıran ses
Köprü
Yenildiler
Jeopolitik buhran
Ortadoğu’da bölgesel savaşın yeni aşaması
‘1 gün savaşı’…