|
Haddini bildiren yasalar

Türkiye''de modernleşme, sanayileşme ve şehirli nüfusun artması, tarımda makinenin kullanılması, bilgi ve iletişim seviyesinin yükselmesi, siyasi rejimin demokratikleşmesi, halkın iktidar karşısında özgürleşmesi gibi, sosyo-politik olgulara dayanmadı. Cephelerde üst üste yenilgiye uğrayan "ordunun" ve hizmet üretme yeteneğini kaybeden merkezi "bürokrasinin" yenilenmesi amacıyle başlatılan modernleşme, yine bu iki resmi organın halk üzerindeki otoritesini güçlendirecek hukuki düzenlemelerle sürdürüldü.

Ordu ve merkezi bürokrasi güçlendirilerek, devletin zayıflayan otoritesi ülkenin her yerinde yeniden hakim kılınacak ve imparatorluğun yıkılması önlenecekti. Bu alanda Batı''dan tercüme edilerek ardarda yürürlüğe konan yasalarla yeni bir ordu ve Batı tarzı bürokrasi oluşturuldu.

Kanun gücüyle toplumu değiştirme ve farklı unsurları bütünleştirme Türkiye''de eskiden beri başvurulan bir yöntemdi. Devlet otoritesine karşı bir hoşnutsuzluğun olduğu durumlarda, çıkarılan bir fermanla halka ve yöneticilere gözdağı verilerek buhranın aşılması yoluna gidilirdi. Fermanlar, Osmanlı yönetiminin yasalarıydı. Toplumu ve devleti rahatsız eden konularda, fiili önlemler almak zor olduğundan, yayınlanan bir fermanla kolaycı yoldan sorunun çözümü beklenirdi.

Batılılaşma yönünde atılan en köklü adım olan Tanzimat, yayınlanan bir fermanla başlatıldı ve yürürlüğe konulan bir dizi kanun ve nizamname ile sürdürüldü. Meşrutiyet döneminde ise, anayasalar devreye girdi. Yasalara o kadar fazla umut bağlandı ki; Tanzimat ve Meşrutiyet dönemi söz konusu olduğunda, ülkenin modernleştirilmesi ve siyasi rejimin demokratikleştirilmesi yönünde yapılan en önemli yenilik olarak fermanlar, yasalar ve anayasalar anlatılmaktadır.

Cumhuriyet yöneticileri, Osmanlı''nın toplumu yasa gücüyle modernleştirme geleneğine bağlı kaldı. Toplumsal dönüşüm projesini, kısa dönemde hayata geçirecek, sayısız kanun, tüzük ve yönetmelik çıkarıldı. Değişimin önündeki en büyük engel olan halkın aşılabilmesi için yasalara, halka karşı zor kullanmayı öngören, kişi hak ve özgürlüklerini sınırlayan hükümler kondu.

Modernleşmede hukukun araç olarak kullanılmasında, dönemin bilim anlayışında pozitivizmin egemen olması da etkiliydi. Geleneksel inanç ve değerlerin resmi alanda ikinci plana itildiği bir dönemde Türkiye''ye giren pozitivizmin ilkeleri, terkedilen inançların yerini bir tür yeni nas''lar olarak doldurdu. Sosyal bilimlerin nas''çı unsurlarını ve sosyal görüşlerin kaba ve yalın kat biçimlerini Türkiye''ye taşıyan pozitivizm, en sadık temsilcilerini hukukçular arasında buldu.

Hukukun amacı, kamu düzenini ve güvenliğini sağlamak, toplumun kendi dinamiklerini harekete geçirerek gelişmesinin önündeki engelleri kaldırmaktır. Adaletli bir hukuk sistemi, zorlayıcı ve yasaklayıcı değil, özgürlükçü ve düzenleyici olur. Türk modernleşmesi ise, hukuku amacının dışında kullanarak Anayasa ve yasalara, toplumu zorlama ve yasaklama işlevi yüklemiştir.

Tek parti döneminde çıkarılan baskıcı kanunlarla toplum sindirilerek, farklı sesler kısıldı. Çok partili yönetime geçerken ise tek parti dönemi hukuk sisteminde değişiklik yapılmadı. Baskıcı, sınırlayıcı ve yasaklayıcı yasalar korundu. Bu dönemde sınırlı bazı düzeltmeler dışında tek parti zihniyetini koruyan yasalarda değişiklik yapılamadı. Demokrat Parti, Anayasa''da "demokrasi" kavramının yer almasını bile sağlayamadı.

Darbe dönemlerinde bu yasalar yeniden gündeme getirilerek farklı ses çıkaranlara haddini bildiren bir tehdit aracı olarak kullanıldı. Türkiye, biçimsel olarak çok partili sisteme geçmiş görünse de, hukuk sistemi bakımından tek partili niteliğini korudu.

Tek parti döneminde yürürlüğe konulan yasaların çoğu, toplumu devlet eliyle bir resmi ideoloji adına kontrol etmek için çıkarıldı. İdeolojik amaçlı olan bu yasalar, daha sonra yürürlüğe girdiği dönemin siyasi önderlerinin şahsiyle bütünleşerek tabulaştı. Yasaları değiştirme girişimleri, ulusal çıkarlar, ülke bütünlüğü, irtica tehlikesi, rejimin selameti ve rejimi yıkmak için gerekçelerle bastırıldı.

1920''lerin 15 milyonluk kapalı tarım toplumunda uygulanan tehdit yasalarının, nüfusun % 60''ı şehirlerde oturan 70 milyonluk dışa açılmış bir toplumda uygulanma şansı kalmadı. Toplum değişerek belli ölçülerde çoğulcu ve demokratik nitelikler kazandı. Anayasa ve yasalara konulan yasaklarla devletin haddini bildirdiği toplum, diğer toplumlarla rekabet ederek varlığını sürdürmede zorlanır hale geldi. Başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi olmak üzere Türkiye''nin taraf olduğu uluslararası hukuka aykırı olan bu yasalar, şimdi hem gelişimi engellemekte, hem de Türkiye''yi dünya kamuoyunda zor duruma düşürmektedir.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer''in, Anayasa Mahkemesi''nin 37. kuruluş yıldönümünde yaptığı konuşmada, değişmesini istediği yasaların tümü, devlet eliyle modernleşmenin gereği olarak topluma haddini bildirmek, devlet politikalarına karşı gelenlerin başını ezmek için çıkarılmıştır. Toplumla barışan ve halkından korkmayan demokratik devlet anlayışının günü geldi de geçmektedir. Bu gerçeği pozitivizmin en sadık temsilcisi olan hukukçular bile gördü. Bakalım beş partinin temsil edildiği yeni Meclis, Anayasa Mahkemesi Başkanı''nca tanınan bu avansı kullanma cesareti gösterebilecek mi?

25 yıl önce
Haddini bildiren yasalar
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset