|
Ağustos"ta Serdivan, kışta Zetra...

Adapazarı, cıvıl cıvıl bir şehirdi 17 Ağustos''a kadar. Rengarenk insanları vardı, canlı, hareketli çarşıları vardı. 17 Ağustos''ta her şey birdenbire değişti. Dünyadaki en büyük felaketlerden biri çöktü Adapazarı''nın üzerine. Koskoca şehir, beton ve demir hurdalığına döndü.

O gün bu gündür, Adapazarı''nda her şey olağanüstü. Her şey çok önemli. Her şey yeniden yaşanıyor.

Hafta içinde, bu ''önemli'' şeylere bir yenisi eklendi. Halkı ile birlikte, çok büyük tecrübelerden geçmiş, çok zor günler yaşamış ama hiç bir zaman halkını terketmemiş, halkının yaşadığı her şeyi hiç eksiksiz paylaşmış büyük bir lider ve İslam dünyasının yetiştirdiği önemli bir düşünce adamı olan Aliya İzzetbegoviç, Adapazarı''na geldi.

Aliya, veya kendi halkı arasındaki adıyla "Babo", hem benim için, hem de Adapazarı için çok önemli bir misafirdi.

Bosna Hersek savaşın içindeyken Sarayevo''da, Türkiye''de ve başka yerlerde bir çok görüşmemiz olmuştu "Babo" ile.

İlk kez 1992''de, kuşatma altındaki Sarayevo''da tanıştık. Birlikte en uzun seyahatimiz 1993 Ocak ayında yaptığımız Dakar seyahatiydi. Senegal-Dakar''da toplanan İslam Konferansı Zirvesi''nde Aliya''yı Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal''ı temsilen Cenevre''de karşılamış, Cenevre-Dakar-Cenevre yolculuğunda kendisine refakat etmiştim. Bu seyahatten sonra da sık sık beraber olduk. Babo Aliya''yı ziyaret eden hep ben oluyordum. Ama, bu kez o geldi Adapazarı''na.

Adapazarı''ndaki Bosna Şehitler Anıtı, Bosna''daki soykırımı insanlığa hatırlatmak için yapılmış dünyadaki ilk ve tek anıt. Babo, önce küçük kıyameti yaşamış olan şehri gezdi, sonra Vali''ye ve Bosna Şehitler Anıtı''nı.

En duygulu anları Serdivan Mezarlığı''nda yaşadık.

Serdivan, bugünkü haliyle Saraybosna''da Sırp saldırılarında şehit olan müslümanların defnedildiği "Zetra"ya ne kadar da benziyor.

Serdivan''a geldiğimizde, "Babo, işte Zetra" dedim Aliya''ya.

Gözleri doldu.

"Bunlar, kimlikleri tespit edilen insanların kabirleri" dedim. Birlikte Fatiha okuduk. Arka yamaçta, dozerlerle derin kanallar açılarak oluşturulan diğer mezarlara doğru gittik. "Babo, bunlar da adı tespit edilemeyen kimsesizler" dedim. Bir sıranın başına dikilmiş tahtada, kurşun kalemle belli-belirsiz "14 büyük, 1 bebek" yazıyordu. Bir kaç ay sonra o yazı da yok olacaktı...

Bulaşıcı bir hastalık yayılmasın diye mezarların üzerine kireç dökülmüştü. Ağustos ayındaki Serdivan, tıpkı kış aylarındaki Zetra gibiydi.

Babo, bu duyguları iyi bilirdi, çok yaşamıştı.

Sana teşekkür ediyoruz... İnşaallah, daha güzel günlerde de görüşürüz Babo...


25 yıl önce
Ağustos"ta Serdivan, kışta Zetra...
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’