|
Aydın devlet ikilemi

Ulusal gazetelerimizden bir tanesi, 1960"da Yassıada yargılanma tutanaklarına ulaştı. Tutanaklarda o devrin Başbakanı merhum Adnan Menderes"in bazı yazarlara "tahsisat-ı mestureden" (örtülü ödenek) yapılan ödeme makbuzlarını ve yazarların para talebini içeren "yalvarma mektuplarını" yayınladı.

Menderes"ten yardım talep eden yazarlar arasında başta Necip Fazıl Kısakürek olmak üzere Peyami Safa, Yahya Kemal Beyatlı, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Cemal Kutay, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Mesut Cemil Bey, Yusuf Ziya Ortaç ve ressam İbrahim Çallı"nın mektupları dikkat çekiyordu.

Bu haberi okuduğum zaman ne kadar üzüldüğümü ve suçlandığımı ifade edemem. Bütün bunların nedeni olarak kendimi gördüm. Bu insanları yalvarma konumunda bırakan bendim sanki. Milletin, beslendiği aydınına, yazarına ve sanatçısına sahip çıkması gerekirdi.

Fotoğraf muhabirliğinin duayeni Ara Güler"le zaman zaman geçmiş olaylar ve tanıdığı edebiyatçılar üzerine konuşuruz.

Ara Bey 1940"lardan itibaren Türk edebiyatı ve sanatında olan bütün gelişmeleri biliyor ve takip ediyor. Ahmet Hamdi Tanpınar"dan Kemal Tahir"e Nazım Hikmet"e ve Bedri Rahmi Eyüpoğlu"na, Orhan Veli, Sait Faik, Orhan Kemal"e kadar birçok edebiyatçıyla dostlukları ve arkadaşlıkları olmuş.

Ara Bey"e Necip Fazıl Kısakürek"le tanışıklığının olup olmadığını sordum. Var dedi. Fotoğraflarını çekmiş. Nasıl tanıştınız dedim. Fikret Adil"in arkadaşıydı. Adil de benim.

Necip Fazıl diğer edebiyatçılardan farklıydı, İslami düşünceye sahipti ve Büyük Doğu dergisini çıkartıyordu. Ortak dostların bir araya gelişlerinde karşılaşırdık.

Zaman zaman ev kirasını, telefon faturalarını ödeyemediğini söyler ve bundan yakınırdı, diyor Ara Bey. Aileden zengin olanların dışında herkes fakrı zaruret içindeydi, diye ekliyor.

Ben üstat Necip Fazıl"ı 1974"de Trabzon"da verdiği konferansta, ardından Erzurum konferansı, Büyük Doğu dergilerinden ve kitaplarından tanıdım. O düşünce dünyamızın mimarlarından biriydi.

Türklerin devlet geleneğinde sanatçılara ve şairlere icra ettikleri sanat için ödeme yapılırdı. Devletin dışında zenginlerin de himayesi geçerliydi.

Bilgelerin durumu farklıydı. Devleti yönetenler onları ziyaret eder bilgilerinden yararlanır ve hürmette kusur etmezlerdi. Osmanlı"nın son yüzyılında bu durum değişmeye başladı. Devlet himayesinde alimler ve aydınlar oluştu.

Osmanlı Devleti"nin son yıllarında batıya giden tüm aydınların geçim bedelleri devlet bütçesinden ödenmiştir. Hatta sürgüne gönderilenlerin bile. Cumhuriyetle birlikte bu gelenek devam etmiştir. Çankaya sofralarıyla ilgili birçok kitap yazıldı. Kültür Bakanlığı"nın kurulmasıyla sanat ve edebiyat üzerinde devletin himayesi pekişmiş oldu.

Siyasi uygulamanın sonucu iktidar destekçisi gazeteler ve yazarlar daha çok devlet imkânlarına kavuşuyordu. Muhalifler ise bunun dışında tutuluyordu. Yıllarca gazeteler ve dergiler için gazete kâğıdı sübvanse edildi.

Sadece Demokrat Parti ve Menderes döneminde "tahsisat-ı mestureden" (örtülü ödenek) yapılan ödemelerin makbuzları ve yazarların ödenek talebini içeren "yalvarma mektuplarını" yayınlamak adil değil, olayı sadece üstat Necip Fazıl üzerinden tartışmak da.

Gazeteler ve dergiler yayınlanmaya başladığı andan itibaren yazılan mektupların ve yapılan ödemelerin açıklanması gerekir. Göreceğiz ki edebiyatçılar ve gazeteciler ister direkt ister endirekt olsun paralarını devletten alıyorlar. Bu doğru ve övünülecek bir yöntem değildir.

Gazetelerde çıkan yazılarda aslında para talep eden aydınlardan çok; aydınları devletten para talep ettirmek zorunda bırakan anlayış sorgulanmalı. Uzun yıllar medya sahiplerinin banka sahibi olması ve kamu ihalelerine girmeleri tartışıldı. Bu konuda yasal düzenlemeler de yapıldı. Uygulamada bunun pratik bir yöntem olmadığını gördük.

Bazı yazarlarımız yazılanların üzerine çıkıp ben almıyorum dediler. Maaşlarını verenlerin nasıl para kazandıklarına baksınlar.

Necip Fazıl"ın veya herhangi bir yazarın para talep eden yalvarma mektuplarını ve ödeme dekontlarını ortaya çıkartmakla onların değerlerine bir halel gelmez.

Necip Fazıl Demokrat Parti iktidarından dergi için ödenek talep etmesine rağmen düşünce dünyasından asla taviz vermemiştir. Bu ülkede cesurca Sultan Abdülhamid"i, Şeyh Sait"i, Seyit Rıza"yı, Bediüzzaman Said Nursi"yi ve birçok mazlumun öyküsünü o dillendirmiş ve savunmuştur.

Aydın-Devlet ikilemi sürekli tartışılan bir konudur. Bunu anlayabilecek bir kitleye ihtiyaç var. Ülkemizde eser sunan ve talep eden dengesi oluşturulmadığı sürece bu sorunu çözülemeyecek.

Elbette devletle arasına mesafe koymuş birçok âlim, yazar ve sanatçı vardır.

Geleneğimize "siyaset aydınları ayağına çağırmaz, aydınlar da siyasetin ayağına gitmez" anlayışı yerleşmiştir. Bugün siyasete yön verenlerin bu naif dengeyi gözetmeleri gerekir.

11 yıl önce
Aydın devlet ikilemi
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...
IBAN veren esnafın katli vacip mi?