|
Hakikati arayan yakın tarih…

Milletimizin büyük kırılmalara maruz kaldığı olayların 100. yıllarını idrak ediyoruz. Geçen yıl ve bu yıl Balkan Savaşları"nın 100. sene-i devriyesiydi. Önümüzdeki yıldan itibaren 2023"e kadar önemli tarihi anmalar olacak. Bunların bazılarında kahramanlıklarımıza ve beraberliğimize vurgu yapılacak, bazıları yüreğimizi kanatacak ve bazılarını da izahta güçlük çekmiş olacağız.

Gazetede ilk köşe yazımda Trabzon"a seyahat ederken karşılaştığım Hayriye ninenin 100 yaşında olduğunu söylemesiyle neler hissettiğimi yazmıştım. Ardından geçen yıl Bağcılar Belediyesi"nin Balkan Savaşları"nın 100. yılı münasebetiyle düzenlediği Uluslararası Balkan Sempozyumu"nda hatıratlar bölümünü yönetmiştim. Sempozyumda Balkan Savaşları esnasında Bulgaristan Deliorman"da doğmuş, savaşın ve muhaceretin acılarını tatmış Ali Amca konuşmuştu. Ali Amca dedesinden ve babasından dinlediklerini kendi tanıklıklarına ekleyerek anlatmıştı.

Ardarda karşılaştığım bu iki olay benim için son derece anlamlıydı. Bu iki insan Osmanlı Devleti"nin yurttaşları olarak doğmuşlardı. Doğduklarında Memalik-i Osmani"nin (Osmanlı mülkü) sınırları Arnavutluk, Makedonya, Batı Trakya, Anadolu, bugünkü Orta Doğu"nun tamamını kapsıyordu.

Onlar Osmanlı Devleti"nin tarih sahnesinden çekilirken yaşanan olaylara tanıklık ettiler. Ayrıca Osmanlı Devleti mirası üzerinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti"nin ilk yurttaşları oldular.

Bu insanlar yaşadıkları zaman diliminde ne kadar çok olaya tanıklık ettiler. 1909"da Fransız şair ve yazar Charles Peguy "son 30 sene içinde dünya, milattan sonra gelen XIX. asırdakinden daha fazla değişti" diyordu.

Ali Amca ve Hayriye Nine de tanık olduklarını anlatsalar değişimin milattan sonra XX. asırdan daha fazla olduğunu söyleyebilirler. Onlar imparatorlukların tasfiyesine, ulus devletlerin kurulmasına ve iki dünya savaşına tanıklık ettiler. Herkes için tanık olduğu çağ en hızlı değişendir.

Anlatmak istediğim Ali Amca ve Hayriye Nine"nin yaşadıkları asrın nasıl bir hızda değiştiği ve geçtiği değildir.

Benim sorunum; bu ülkede henüz yüzyıla erişmiş veya bir insan ömrü sayılan bir zaman dilimi içinde geçen olaylar hakkında yazılanların ve anlatılanların gerçekliği.

"Kafkas İslam Ordusu-1918" adlı belgeseli yaparken konuyu biraz geniş perspektiften ele almış ve birçok tarihi olayı yeniden yorumlama ihtiyacı hissetmiştik. Ülkemizin önde gelen bir kısım tarihçileriyle 1912"den 1923"e kadar geçen olaylar hakkında konuşmak istedik.

Konuşmak istediğimiz olaylar: 1912-13 I. ve II. Balkan Savaşları esnasında siyasi ve askeri durum, Osmanlı Devleti"nin I. Dünya Savaşı"na girişi, 1914 Sarıkamış harekâtı, 1915 Çanakkale Savaşı, 1916 Kut"ül Ammare, 1915-16 I. ve II. Kanal harekâtı, 1917 Bağdat ve Kudüs"ün kaybı, 1918 Kafkas İslam Ordusu"nun harekâtı, 1918 Filistin Cephesi, 30 Ekim Mondros Anlaşması ve dönemin en çok tartışılan şahsiyetleriyle ilgiliydi.

Yakın tarihi ilgilendirdiği ve sorularımızın bazıları resmi tarihle polemiğe neden olacağı için bir kısmı konuşmak istemedi.

Tarih dergilerinde ve gazetelerdeki makaleleri okumaya, tarih üzerine yapılan televizyon programlarını izlemeye çalışıyorum. Yakın tarihle ilgili bu kadar mı farklı izahlar olur. Tarihin eski dönemlerine ait konularla ilgili farklı görüşleri anlayışla karşılıyorum.

Ali Amca ve Hayriye Nine"nin doğumundan sonra gelişen olaylar henüz olanca tazeliğini koruyor ve her şey ortada iken bu kadar zıt izahları anlamakta doğrusu zorlanıyorum.

Sarıkamış Harekâtı bu ülkede 92 bin kişinin(!) donarak öldüğü büyük bir insanlık trajedisi olarak anılır da 1918"de bir haftada 88 bin kişinin kaybolmasına neden olan Filistin Cephesi"ndeki bozgun anlatılmaz.

Tarihçiler adil ve merhametli karar vermedikleri sürece bırakın uzak tarihi yakın tarih konusunda resmi tarihle gayrı resmi tarih arasındaki çatışma devam edecek, hakikatle ilgili kuşkular daha da artacaktır.

Başka milletlerin tarihlerinde bu kadar zıt görüşler var mıdır? İngilizlerin, Fransızların ve Almanların resmi ve gayri resmi tarihleri arasında bizim ki kadar derin farklılık var mıdır?

Hatıratlarda kişilerin kendileri ve sevdikleriyle ilgili övgüde, düşmanları veya hoşlanmadıklarıyla ilgili yergide abartılı bir dil kullanmaları her zaman anlaşılırdır. Ama tarihçilerin tarihi olaylarda objektif karar vermeleri gerekir ki hakikat anlaşılabilsin.

Tarihi olaylar resmi ideolojilerin penceresinden yorumlanmaya devam edilirse, hakikatlerin üstü örtülmüş olacaktır.

Gelecekte içinden geçtiğimiz zaman dilimini yazanlar da belki aynı hatayı yapacaklar. Kim bilir?

Şunu söylemeliyim ki; yaşanan tarih yazılan tarihten farklıdır.

Yarın Çanakkale Deniz Zaferi"nin 98. yılı, savaşın adsız kahramanlarına selam olsun.

11 yıl önce
Hakikati arayan yakın tarih…
Yalnızca “lâ ilahe illallah” yeter mi?
Çağdaşlaşma, Batı, “Evropa”, “Amarika” ve yerlilik (2)
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm