|
Müslüman sanatkârlar, zanaatkârlar ve tüccarlar (II)

Hz. Peygamber (SAV)

ölçek ve terazi kullananlara şöyle hitap etti:

"Sizler,

sizden önce gelip geçen kavimleri helâk eden

iki işi üzerinize almış bulunmaktasınız!

(Aman çok dikkatli davranın!)"*

Farklı inanç mensuplarının dinlerini değiştirip Müslüman oluşlarıyla ilgili öyküler hep dikkatimi çeker.

Değişimlerin çok azının bir araştırma sonucu gerçekleştiğini gördüm.

Çoğunluğu bir hal''den etkilenerek Müslüman olmuşlardır. Bir Müslüman şahsiyetin yaşayışı, davranışı, sözündeki samimiyet, yalan söylememesi, merhameti, adaleti ve hoşgörüsü temel etken olduğunu söyleyebilirim.

Müslümanlar İslam''ı iki yolla tebliğ ederler: anlatarak ve yaşayarak, "iyiliği emrederler, kötülüklerden sakındırırlar".

Bugün yaşayarak örnek olmanın önemli olduğu bir dönemdeyiz.

İslam''ın yeryüzünde yayılmasında da sanatkârlar, zanaatkârlar ve tüccarların davranışları çok önemli olmuştur.

Bu konuda İslam tarihinde birçok örneğe rastlamak mümkün. Bir önceki yazımızda Endülüs örneklemesini yapmıştık.

Bu yazımızda da Sultan Abdülaziz dönemi Balkanlarından örnek vermek istiyorum. Bu dönem, Osmanlı Devleti''nde siyasi sorunların arttığı, bozulmanın başladığı, bürokratik yolsuzlukların ve rüşvetin ayyuka çıktığı çöküş dönemidir.

Olay Balkanlarda geçer. Balkanlarda karışıklıklar artınca Sultan Abdülaziz Cevdet Paşa''yı olayları incelemesi için bölgeye gönderir.

Cevdet Paşa Saraybosna''ya (Sarajevo) gelir ve çalışmalara başlar. Bu esnada ilginç bir olayla karşılaşır.

Ticari mahkemeye başvuru yapılmamasından dolayı mahkeme reisinin ve kâtibinin maaşını yetersizliği şikâyet konusu olur.

Cevdet Paşa bunu hayretle karşılar ve mahkemeye gider, kayıtları inceler.

"Bosna''ya iki yoldan ticari mal gönderilirdi. İstanbul-Selanik ve Yeni Pazar ve Avusturya-İzvornik (Zvornik) Sancağı veya Bihke (Bihaç) Sancağı yoluyla idi.

Bu mallardan yol üzerinde vilayet ve kazaların hisseleri ayrılmaz, onlar da, diğer vilayet ve kazalar gibi ticari mallarını Saraybosna''dan alırdı.

Mallar Saraybosna''da toplanır ve oradan dağıtılırdı. Saraybosna eyalet merkezi ve ticaret merkeziydi.

Bosna bölgesi, Bosna, Travnik, Bihke, Banyaluka ve İzvornik sancaklarından oluşmakta, Hersek Sancağı da, bu eyalete bağlıydı. Yedi sancağın nüfusu 1milyon 200 bin civarındaydı.

Oysa ticaret mahkemesinin hasılatı mahkeme kâtibinin maaşına bile yeterli gelmiyordu. Maaşların açık kalması yüzünden mahkeme reisliğinden tarafıma şikâyet olundu. Bu şikâyet hayretime mucip oldu. Hemen ticaret mahkemesine giderek defterleri inceledim. Hiç bir ay 350 kuruştan fazla gelir olmamış. Bu miktar dahi nadiren 350 kurusa yükselmiş. Gelirlerin geneli 150-200 kuruştan ibaret olduğunu hayret ve şaşkınlıkla gördüm."

Araştırma sonucunda da yerli tacirlerin mahkemeye başvurmadıkları anlaşıldı. Bunun üzerine artık Bosna ticaretinin ne şekilde yapıldığını öğrenmem gerekirdi.

Denetlemelerimin sonucunda anlaşıldı ki, gerek İstanbul ve gerek Avrupa emtia ve eşyasını getirenler, ancak Saraybosna tüccarlarıydı. Civar vilayet ve kazalardaki tacirler Saraybosna''ya gelerek mağazalardan malları alıp memleketlerine naklediyorlar.

Mesela vilayet tüccarlarından biri Saraybosna''ya gelip bir tacirin mağazasına müracaat eder. Kendisine lazım olan malları tespit eder. Bütün bu malları mağaza kâtibi sırasıyla bir pusulaya yazar ve hizalarına da fiyatlarını kaydeder.

Bir yandan da denkler bağlanır, malların hepsi, kâtibin tanzim ettiği pusula ile tacire verilir. O da bedelini ödemeden alıp gider. Ara sıra, Saraybosna tüccarı tarafından çıkarılan tahsildara, taksitini verir ve verdiği paralara mukabil de birer ilmühaber alır.

Velhasıl civar vilayet ve kaza tacirleri Saraybosna''dan üçer, beşer bin kuruşluk mal alıp pusulasıyla beraber memleketlerine götürürler ve bu işlem esnasında ne senede, ne de şahide lüzum görülür. Şayet malı alanlar borçlarını inkâr etseler, elde senet olmadığı için mal satan hiç bir hak iddia edecek durumda değildir. Hâlbuki ticaret mahkemeleri senetler ve şahitler üzerine hüküm verirler.

Böyle koskoca bir eyaletin ticari muamelesi senetsiz, şahitsiz nasıl dönüyor?

Bu yönünü çok merak ettim. Saraybosna tüccarından Merhemik Mehmed Ağa isminde bir zat vardı. Onu çağırdım. Aramızda şöyle bir konuşma geçti:

- Veresiye vermiş olduğun mallardan dolayı ne kadar alacağın var?

- On bin keseden ziyade.

- Elinde senedin, şahidin var mı?

- Hayır, adet olmamış.

- Ya, müşterilerden biri borcunu inkâr edecek olursa ne yaparsın?

- Bu soruya şaştı, gülerek cevap verdi:

- Bu kadar malı denklerle mağazadan kaldırıp pusulasıyla beraber götürdü. Nasıl inkâr edebilir?

- Ya, bunlardan biri vefat ederse paranız batmaz mı?

- Vefat ederse, bizim pusulamız terekesinde çıkar ve varisleri borcunu öder.

Hakikaten, Saraybosna tüccarıyla alış-verişi olanlardan biri vefat ederse, terekesinde çıkan pusula ve ilmühaberler derhal Saraybosna''ya gönderilip borcu ödenir. Şayet yetimi varsa, tüccarın alacağı ödenmedikçe hâkim, mirasını paylaştırmazdı.

Bunca senedir Saraybosna tüccarından kimsenin alacağı inkâr olunmamış."*

Ahmed Cevdet Paşa Tezakir''i 1855 tarihinde yazmıştır.

Osmanlı Devleti''nin gerileme devri olarak bilinen tarih döneminde Ahilik kültürü almış bir topluluğun ticari hayatta nasıl bir örnek oluşturduğunu okuduk.

Kosova ve Makedonya ziyaretimde gördüklerimden yola çıkarak önümüzdeki yazıda da bugünkü ticari anlayış üzerine anlatmaya devam edeceğim.

* Tirmizî, Büyû, 9/1217

**Ahmed Cevdet Paşa, Tezakir, (21-39) TTK-Ankara, 1986 S.26-29

12 yıl önce
Müslüman sanatkârlar, zanaatkârlar ve tüccarlar (II)
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler