|
Müslüman sanatkârlar, zanaatkârlar ve tüccarlar (III)

Bu, kendisinde şüphe olmayan kitaptır. Allah''a karşı gelmekten sakınanlar için yol göstericidir.

Kur''an-i Kerim, Bakara-2

Gittiğim yabancı şehri keşfetmek için önce çarşı ve pazarı dolaşırım. Çarşı pazar şehrin aynasıdır.

Raflarda ve tezgâhlarda ülkemizde üretilmiş mamullere dikkat ederim. Bunda ülkemin işadamlarının yani tüccarlarının başarı durumunu görürüm.

1996''da Polonya eski Cumhurbaşkanı Lech Walesa''nın himayelerinde gerçekleştirilen bir konferans için Varşova''ya gitmiştim.

Konferansın ardından Varşova sokaklarında dolaştım. Şehirde birçok giyim malzemesi satan mağazaya rastladım.

Birinden içeri girdim. Uzun bir sohbetten sonra mağaza sahibine tekstil mamullerini nereden aldıklarını sordum.

“1989''da Sovyetler Birliği dağıldığında bizler özgürlüğümüze kavuştuk. Serbest ticaret hakkı kazandığımızda Polonya''da ticaret yapan insanların büyük kısmı İstanbul''a gittiler. Ama şimdi başka pazarlara yöneldiler.” dedi.

Neden başka pazar arayışı içine girdiklerini sordum.

“İstanbul''daki tüccarlar bize dürüst davranmadılar. Fahiş fiyatta mal sattılar. Bizleri kandırdılar. Sipariş verdiğimiz malların yerine kalitesiz malları gönderdiler. Tam bir felaketti. Biz de alışverişimizi kestik” dedi.

Bu anlamda karşılıklı birçok şikâyet duymuştum. Sovyetler Birliği ve Yugoslavya dağılınca özgürlüğünü kazanan ülkelerin ticaret yapan adamları ülkemize hücum ettiler. Bizim ülkemizdeki tacirler (iş adamları) de o ülkelere yöneldiler. Karşılıklı gelişen ilişki kısa zamanda güvensizliğe dönüştü ve şimdide bitme noktasına geldi.

Polonya''dan döndükten sonra iş adamlarımıza ait öyküleri dinlemeye başladım. Merter ve Laleli piyasasını gezdim. İstisnasız her mağazaya girdim. Selam verdim ve tek bir soru sordum:

“Sizler Müslüman mısınız?”

Cevap “Elhamdülillah Müslümanız” idi.

Dindarlıkların ne boyutta olduğunu bilmiyorum. Benim için önemli de değil. Bir adam kendini Müslüman olarak görüyorsa ondan emin olmak gerekir.

Allah Kur''an-ı Kerim''de “Eksik ölçüp tartanların vay haline! Onlar insanlardan kendilerine bir şey aldıkları zaman tam ölçerler. Kendileri başkalarına bir şey ölçtükleri veya tarttıkları zaman eksik ölçer ve tartarlar. Onlar tekrar diriltileceklerini zannetmiyorlar mı? Büyük bir gün için. Öyle bir gün ki, insanlar o gün Rabblerinin huzurunda divan duracaklar.”

Hz. Peygamberimiz (SAV) mikyal (ölçek) ve mizan (terazi) kullananlara şöyle hitap etti: “Sizler, sizden önce gelip geçen kavimleri helâk eden iki işi üzerinize almış bulunmaktasınız! (Aman çok dikkatli davranın!)”

Bunları önemsemeyen tuhaf zenginlikler/zenginlik oluştu. Ticari anlamda ne pahasına olursa olsun ataklar yapan ülkede “kısa yoldan köşe dönme öyküleri” ortaya çıkmaya ve “üzümü ye bağını sorma” aforizması dilden dile dolaşmaya başladı. Ticarette haram ve helal sınırları giderek belirsizleşti.

Kastım dürüst iş yapmaya çalışan iş adamları değildir. İş dünyasında büyük bir yozlaşma yaşanıyor. Mayasında İslam kültürü olan, sözde bile olsa kendini Müslüman olarak tanımlayan bu insanlar ne hale geldiler? Nasıl bir eğitim sürecinden geçildi?

Sadece iş dünyası mı? Bürokraside de bu tür davranışlara tanıklık ediyoruz.

Bir dostum yıllar önce devletin bir kurumundaki sorununu çözmek için bir memurun yanına gider. Memur sorunun yasal çözümünün 50 bin lira olduğunu ama yasal olmayan yollardan 5 bin liraya hal edebileceğini söyler. Arkadaşım parayı denkleştirir ve bir Cuma günü teslime gider. Teslimattan önce sorununun çözümünü görmek ister. Memur: “sen parayı ver Cuma namazından sonra çözeceğim” demesi üzerine; arkadaşım “parayı Cuma''dan sonra veririm” der. Memur “namazda aklım kalmasın şimdi öde” cevabını verir.

Hep düşündüm bu adam nasıl bir Müslümandır? Namazda Allah''a yöneldiğinde ne düşünür?

İş adamı arkadaşımla birlikte Kosova ve Makedonya''ya ziyarette bulundum. O oradaki alacaklarını peşine düşmüştü. Bu vesileyle tüccarlarla (günümüz iş adamları) görüşmeler yaptım. Büyük bir kısmının sorunu ortak “aldatma ve aldatılmak”. Camiye gidenin de gitmeyenin de, Müslüman olanın da olmayanın da.

Eskiden insanlar sanatkârlar, zanaatkârlar ve tüccarlara bakar ve Müslüman olurlardı, şimdi bakıp ne hazindir ki Müslüman olmaktan vaz geçiyorlar.

Bir Hristiyan dostum İslam''dan çok etkilendiğini, Müslüman olmaya karar verdiğini ama bugünkü Müslümanlara baktığını, onlar gibi olmaktansa olmamayı tercih ettiğini anlatmıştı bana.

Çocukluğumuz eski döneme ait adil ve merhametli tüccar öyküleriyle geçti. Siftah yapan esnaf kendisine gelen müşteriyi siftah yapmayana yönlendirdiği dönem çok mu geride kaldı.

Dedem Mahmut Hamdi Dernekpazarı''nda bir tüccar dostuna yardımcı oluyordu. O dönem tüccarların hile yapması eksik tartması ve ölçmesi düşünülemezdi. Hile yapan manifaturacı, terzi, fırıncı, manav veya kunduracı orada yaşayamazdı. Satılan malın iyi ve kötü yönleri anlatılır alıp almama tercihi müşteriye bırakılırdı. Esnaf olmak çok zordu.

Şimdi açgözlülük, sorumsuzluk, yalan, hilekârlık, riyakarlık… almış başını gidiyor.

Geçmiş dönemde hilekâr tüccarlar yok muydu, elbette vardı ama oransal olarak çok azınlıktaydılar.

Şahsi meselesinde kendi, devlet meselesinde devletin mumunu yakma anlayışı ve Nil nehrinin kenarında bir kuzuyu bir kurt kapsa onun hesabını Allah Ömer''den sorar düşüncesi çok mu hayalî oldu?

İslam tarihinin altın sayfalarında yer alan veya Ahmed Cevdet Paşa''nın Tezakir''de yazdığı o sanatkârlar, zanaatkârlar ve tüccarlar, İslam dininin en önemli tebliğcileri nerede şimdi?

İslam dininin hayata dair görüşleri mi değişti? Allah''ın emirleri etki mi etmiyor? Hesap günü mü ortadan kalktı yoksa?

Ramazan-i Şerifiniz mübarek olsun.

12 yıl önce
Müslüman sanatkârlar, zanaatkârlar ve tüccarlar (III)
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…
Ayasofya’yı açan adama vefa zamanı