|
Ötekileştirmeden ortaklaştırmak...

Son bir iki haftadır umut dolu rüzgârlar esiyordu ülkemizde. Uzun bir zamandan beridir ilk defa farklı cephelerden, kişilerden ve gruplardan çözüme vurgu yapan ortak açıklamalar gelmişti.

Artık herkes bu sorunun sona erdirilmesini istiyordu.

Devlet siyaseti açısından bakıldığında, 8. Cumhurbaşkanımız merhum Turgut Özal sorunu doğru kavramış ve günün koşullarında çözme girişiminde bulunmuştu. Ama ömrü vefa etmedi, öldü!

1993''den 2002''ye kadar uzun süreli ateşkeslere rağmen, çözüm için bir aşama kaydedilemedi. Mevcut ideolojik anlayışta da bunun sağlanması mümkün gözükmüyordu.

2002''de Ak Parti iktidarıyla başlayan süreçte demokratikleşmeyle ilgili önemli adımlar atıldı.

Olağanüstü hal kaldırıldı, dağdan inişleri özendirecek af yasası çıkartıldı, yerel yönetimler güçlendirildi, ''TRT Şeş'' adı altında Kürtçe televizyon yayına başladı ve üniversitelerde Kürtçe enstitüler kuruldu ve şimdi de orta öğretimde Kürtçe seçmeli ders oldu. Geçmiş dönemin hukuksuzlukları ve yasakları azaltılmaya çalışıldı.

Bütün bunlar defalarca söylendi ve söylenmeye de devam edilecek. Yapılanları anlatırken kullanılacak dil önemlidir. İnsanların doğuştan kazandıklarının bir hak olarak kendilerine verilmesi bir lütuf olarak görülmemeli. Düzenlemeler yapılırken insanların onurları incitilmemelidir. Ak Parti, sorunun çözümünü en çok isteyen, bagajı olmayan, katı devletçiliğe ve etnik milliyetçiliğe karşı bölge halklarıyla ortak paydası güçlü bir siyasi oluşumdur.

Şunu söylemeliyim ki 2009''da başlatılan ''demokratik açılım'' ve örgütlü dağdan inişin ilk provası ''Habur girişi'' beni en çok umutlandıran olay olmuştu.

Alt yapısının iyi oluşturulmaması ve organizasyondaki aksaklıklara rağmen umutlanmıştım.

Biliyordum ki sorunun çözümü sadece siyaset zeminindeydi. Bugünde aynı düşünüyorum. Yaşanan olumsuz gelişmelere rağmen sorun sadece ''siyaset zemininde'' çözülebilir.

Ama bizde her şey hızlı gelişiyor ve bu hız ölçüsünde tüketiliyor. Güven ve güvensizlik arasında ince bir çizgi var.

Bunu örneklemem gerekirse: ''demokratik açılım'' veya ''Habur açılımı'' iç siyasetin katı direnişi ve bunun karşısında kitlelerin etkilenmesi sonucunda akamete uğradı. O gün gelen PKK''lıların bir kısmı geri döndü ve bir kısmı da tutuklandı. Böylece samimiyet testleri de başarısızlıkla sonuçlandı.

2011''de çözüme yönelik Oslo görüşmeleri yapıldı. Görüşmelerin sızdırılması yeniden sorunlu ve güvensiz bir dönemi başlattı.

Bundan sonra olacak gelişmeler, yeni bir güven kaybına sebebiyet vermemeliydi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu''nun buluşması, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay''ın açıklamaları, ardından Leyla Zana''nın ''Sorunu Erdoğan çözer'' çıkışı ve çözüm önerileri, Şerafettin Elçi''nin bunu desteklemesi önemli bir gelişme olarak görülmelidir.

Umutlandık. Çözüm talebine yönelik, siyaset ve medya çok küçük bir kesimin dışında ortak bir dil oluşturmuştu.

Böyle bir zemin üzerinde gazeteci yazar Avni Özgürel''in PKK liderlerinden Murat Karayılan''la yaptığı söyleşi internette yayınlandı. Ardından Taraf Gazetesi yazarı Neşe Tüzel Özgürel''le gözlemlerini içeren bir söyleşi yaptı. (Söyleşiler büyük bir titizlikle okunmalı.)

İçinde önemli mesajlar barındırıyordu. Silahların susması ve barışın oluşması için. Hatta Karayılan''ın, Oslo sürecinden sonra barışa yaklaşıldığını ama Silvan''ın bunu bozduğunu açıklaması önemliydi.

Ayrıca PKK içinde kontrol edilemeyen grupların Silvan eylemini gerçekleştirdikleri anlatılıyordu.

Olayların büyük bir hızla gelişmesi haftaya umutlu başlamamıza vesile olmuştu.

Ama Salı günü Dağlıca Karakolu''na yapılan baskında 8 askerimizin şehit olması ve 15 askerimizin yaralanması iyimser havanın darbe almasına neden oldu.

Her zaman olduğu gibi barışın kurulması için ortak seslerin yükseldiği bir anda bir el değiyor umutlara ve her şeyi yeni baştan başlatıyor.

Barışı sarsan eylemleri alt alta yazmış olsam bu köşe yetmeyecek. Sadece en önemlilerinin tarihlerini ve olduğu yerleri yazacağım.

24 Mayıs 1993 Bingöl, 7 Aralık 2009 Tokat Reşadiye, 14 Temmuz 2011 Diyarbakır Silvan, 24 Eylül 2011 Siirt Pervari ve şimdi de 19 Haziran 2012 Dağlıca saldırısı...

Saldırılarda ve ardından yapılan operasyonlarda onlarca vatan evladı öldü, ölüyor ve ölecek. Böylece her eve bir ölüm ateşi düştü ve düşecek.

Tarihlerini yazdığım her olayın öncesinde, çözüm için önemli adımlar atılmıştı.

Üç gündür Dağlıca saldırısıyla ilgili yazılan yazılara ve yapılan yorumlara bakıyorum, ortak nokta ''barışa kurşun'' veya ''provokasyon'' değerlendirmesidir.

Bu adımlar atılırken hemen hemen herkesin ve tarafların endişesi ''provokasyon'' ihtimaliydi.

Bu ilk defa da olmuyordu. Bir yerde bir eksiklik veya aksaklık var.

Aynı olay birçok kez tekrar etmişse, her şeyi yeniden gözden geçirmek zorundayız.

Olayları, sadece PKK ve sınırlarımızın içinde ki gelişmelerle ilgili görmemeliyiz. Siz bir hamle yaparsınız, başkası da bir hamle yapar.

Sorun sadece yerelde bir sorun değildir. Bölge dengeleri itibariyle de gözlemlenmesi gerekir

Kendi konumumuzu, bölgesel ve küresel ilişkileri, tümünü yeniden değerlendirmeliyiz.

Bölgedeki her gelişmenin tarihi, coğrafi ve siyasi bir arka planı var.

Fotoğrafın yalnızca bizimle ilgili olan kısmını değil, tümünü görmeliyiz.

1514''de Şeyh İdris-i Bitlisi''nin girişimleri ile Yavuz Sultan Selim ile 23 Kürt beyliği arasında bir anlaşma imzalandı. Bu anlaşmaya göre;

Kürtler, Türklere bütün savaşlarda yardım edecekler,

Türkler de, Kürtleri bütün dış saldırılardan koruyacaklardır.

Türklerin tarihe yürüyüşlerinin en önemli dinamiği ötekileştirmeden ortaklaştırmaktır.

12 yıl önce
Ötekileştirmeden ortaklaştırmak...
Kara dinlilerle milletin savaşı
‘1 gün savaşı’…
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti