|
Ramazan Ramazan"dır...

“Ey iman edenler! Allah''a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı”.

( Bakara,183)

Ramazan ayı benim için insanın içsel yolculuğunun başlangıcıdır.

Ötelerin ötesi için vazgeçebilmenin ilk provasıdır. Tam bir teslimiyet anıdır.

Oruçluyken var edenin kudretinin sırrına erersiniz. 11aydan hayırlı kılınmıştır.

Yeryüzü serüvenimizin anlamını kavrayabileceğimiz bir aydır.

Namaz ve hac ibadetinde olduğu gibi başlangıç ve bitiş sürecinde sınıfsal olgu ortadan kalkar ve her şey eşitlenir. Gösteriş için yapılması imkânsızdır.

Gufran ve mağfiret ayıdır.

Yıllardır bir eğlence kültürü ve çadır tartışmaları arasında gelip geçmekte.

Bu ayın en önemli tarafı büyük metropollerde kurulan panayır veya fuar alanlarında “eski Ramazanlar” adı altında yapılan etkinliklerdir. Etkinlikler genelde müzik ağırlıklı olmakta.

Şimdilerde var mı bilmiyorum? Sultanahmet''te kurulan panayır alanında insanlar teravih namazı sonrasında başlayıp sahur bitişine kadar sürekli yemek yerlerdi. Eski İstanbul Sokağı tarzında oluşturulmuş tahta barakalarda dönerciden, sucukçudan, tatlıcıya kadar küçük büfeler. Büfelerin önünde yemek alma kuyruğunda kalabalıklar.

Bu anlar bana senaryosunu Marco Ferreri ve Rafael Azcona''nın yazdığı, yönetmenliğini Marco Ferreri''- nin yaptığı 1973 yılında Fransız-İtalyan ortak yapımı olan “Büyük Tıkınma”(La Grante Bouffe) adlı filmi hatırlatır.

Ferreri, filminde hayattan bıkan ve bir eve kapanıp ölene kadar yemek yeme kararı alan 4 yaşlı adamı kara mizah anlayışına sahip komedi tarzında anlatır. Bence film tam bir dramdır.

Ramazan''ın başlamasıyla birlikte görsel ve yazılı medyada oluşan üslup bu filmi geniş halk kitleleriyle yeniden sahneleniyor algısı oluşturuyor bende.

Bir tarafta mide zevkimizi oluşturan yemek tarifleri, bir tarafta da ruhsal durumumuzu düzeltecek kupon karşılığı ada yazılı dağıtılan Kur''an-ı Kerim kitap ve CD''leri.

Buna kamu kaynaklı zenginlerin (kendilerinin katılmadığı) çadır iftarlarını da eklemek gerekir. Bir kısım zenginlerin ellerini fakirlerin sularında yıkayarak servetlerini arındırdıklarını zannettikleri çadır iftarları.

Az kalsın unutuyordum lüks mekânlarda ve lüks menülerle yapılan iftar toplantıları tam bir “La Grante Bouffe”dir.

Çadır iftarını para vererek düzenleyip katılmayan varlıklı şahsiyetler kendi sınıflarının ve siyasi partilerin iftarlarını asla kaçırmazlar.

Sanmayın ki bu olanlar sadece Cumhuriyet dönemine has Ramazanlardır. “Nerede o eski Ramazanlar” bahsini açtığımızda hemen “direkler arası” eğlence anlarının anlatıldığı öykülerle karşılaşırız. Uzun zamandır Ramazan bu ülkede bir eğlence kültürüdür. Ülke geniş anlamda “direkler arası” alanına dönüştü

Yıllardır böyle bir ortamda Ramazan-ı Şerif''i idrak ediyoruz.

2001 Ramazanı''nı Londra''da geçirmiştim. Ev sahibem Elizabeth 65 yaşlarında bir erkek çocuğu olan bir hemşireydi. Sahurda kalkıp mutfağa indiğimi görünce nedenini sordu. Bu ayın Ramazan ayı olduğunu, Müslümanlar için kutsal bir ay olduğunu ve oruç tuttuğumuzu anlattım. İnanca olan saygısından dolayı gündüzleri yanımda yemek yemiyordu. Beni etkilemeyeceği konusundaki ısrarıma rağmen o bu konuda hep saygılı davrandı.

Sanırım benim yaşadığım tecrübenin benzerlerini birçok kişi yaşamıştır.

İtiraf etmeliyim ki bu ülkede kendini Müslüman olarak gören ama oruç tutmayan insanlardan şimdiye kadar bu tür bir saygı görmedim. Beklemiyorum da. Tam tersi, bu ülkede hepimiz birbirimizin sabrını sınarız.

Oruç tutan bir Müslüman''ın tutmayandan hoşgörü beklemesi kadar doğal ne olabilir.

19 Haziran''da Mehmet Ali Birand, Bilgi Üniversitesi''ndeki Bira Festivali''nden yola çıkarak bu Ramazan''da da “mahalle baskısı” yapılacağındın bahsettiği bir yazı kaleme aldı. “Ya oruç tutmayanlar itilip kakılırsa… İçki içenler dayak yerse… Eğlence salonları basılırsa…” diyerek kaygılarını dile getirdi. Kaygıdan öte provokatif denilecek bir yazıydı. Erken bir kehanetti. Bu konuda bildiği bir şey vardır elbette.

Bende Birand gibi erken bir kehanette bulunayım. Her Ramazan olduğu gibi bu Ramazan''da da; sigara içen ve yemek yiyen insanların darp edildiği ile ilgili haberler yapılmaya başlanacak. Bu Ramazan''da olmasa eksik kalır adettendir.

Yıllardır bu bağlamda kurgusal birçok haber yapıldı.

Aleni ve tahrik edici olmadığı sürece bu ülkede oruç tutanlar tutmayanlara karşı davranışları düşmanca olmamıştır. İdeolojik kavga temelinde oluşmuş birkaç vakıanın dışında.

İlmihal bilgisi olan herkes İslam dininin dışında olanlar, hastalar ve yolcuların oruç tutmaması gerektiğini bilir.

Bu ülkede oruç tutanlar da Elizabeth''in gösterdiği hoşgörü kadarını hak ediyorlar sanırım.

Yüreğini ferah tut Birand, bu ay gufran ve mağfiret ayıdır.

İşlenen kusur ve günahların mağfirete mazhar olmaları bu ayda fazladır.

Ramazan ayının bir diğer özelliği Müslümanların sabır sınavından geçmeleridir.

Ramazan''ı Ramazan gibi idrak etmek gerekir.

12 yıl önce
Ramazan Ramazan"dır...
Gümüş Kurşun: Hem Yunanistan hem Suriye!..
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim