|
Zulmün bedelini en çok kadınlar ödüyor…

"Ey insanlar!

Kadınların haklarını gözetmenizi ve

bu hususta Allah"tan korkmanızı

tavsiye ederim."

Hadis-i Şerif

İnsanlık var olduğu andan bugüne kadar geçen zaman sürecinde değişen bir şey yok. Bütün mücadele güçlüler ve güçsüzler, hak ve batıl arasında süre gitmektedir.

Gelinen noktada güç hukukunu dayatıyor ve güçsüzler boyun eğiyor.

Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü.

Sanayi devrimiyle birlikte gelişen hayat kadınlar için yeni haklar ve alanlar ortaya çıkartırken yeni sorunların da oluşmasına neden oldu.

8 Mart 1857 tarihinde ABD"nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda çoğu kadın 129 işçi can verdi.

Almanya Sosyal Demokrat Partisi öncülerinden Clara Zetkin, 26 - 27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka"nın Kopenhag kentinde toplanan 2. Enternasyonale bağlı Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı"nda; 8 Mart 1857 yangınında ölen kadın işçiler anısına bugünü Dünya Kadınlar Günü (International Women"s Day) olarak anılması önerisini getirdi ve öneri oybirliğiyle kabul edildi.

Daha sonra16 Aralık 1977 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 8 Mart"ın "Dünya Kadınlar Günü" olarak anılmasına karar verdi.

Sanayileşme ile başlayan süreçte iş dünyasında kadınlara yönelik olumsuzluklardan yola çıkılarak oluşturulmuş bir gün bu gün.

Sorun sadece çalışma alanlarında oluşan haksızlıklardan ibaret değil yaşamın her anına aittir.

Sömürgecilik dönemi sanayi devrimiyle yeni bir şekil kazandı. Az gelişmiş ülkelerin insan potansiyelinin yanı sıra yer altı ve yer üstü zenginlikleri de gasp edilmeye başlandı.

Dini, etnik ve ırkı farklılıklar birinin üstünlüğü ötekinin ezası oldu.

Yeryüzünde ortaya çıkan bu adaletsizlikten, sömürüden ve bunun sonucu oluşan savaşlardan en çok etkilenenler başta kadınlar olmak üzere yaşlılar ve çocuklar olmuştur.

Geçen hafta Kudüs"te tramvay durağında bekleyen Filistinli bir kadın polisin gözleri önünde Ortodoks Yahudi kadınların ve erkeklerin saldırısına uğruyor, başörtüsü başından alınıp tartaklanıyor. Tramvay durağındaki saldırının beni etkileyen yönü; tartaklamayı başlatanların kadınlar olmasıydı.

Alelade bir olay bu Filistin topraklarında yaşayan kadınlar için. Bundan daha ağır şiddete maruz kalan kadınlar var.

Evlerine, işyerlerine ve hastaneye gitmek için yola çıkıp kontrol noktalarında (Chekpoint) itilip kakılan, doğum yapan, hastaneye yetiştirilemeden can veren, Kudüs"ün Şeyh Cerrah ve Beyt Hanina Mahallesinde olduğu gibi evleri başlarına yıkılan kadınların öyküleriyle sürmektedir Filistin"de hayat.

Tutuklanmalar, tecavüzler, yaralanmalar ve öldürülmeler hayatın bir parçası gibi.

Sadece Filistin de mi? Değil elbette.

İnsanlık coğrafyasının her yerinde bu tür öyküleri dinleyebiliriz.

Afgan kadınını "Burka" takmaktan kurtarmak ve özgürleştirmek için operasyon yapan ABD öncülüğündeki NATO güçleri düşman kategorisine koyup savaştıkları Taliban güçlerinden çok sivil halkı öldürmüşlerdir. Bu sivillerin arasında sayısal üstünlüğü kadınlar ve çocuklar oluşturuyordu.

1992-95 döneminde Bosna Hersek"e yapılan saldırıdan en fazla kadınlar etkilenmişlerdir. Suriye"de iç savaşın en ağır bedelini de onlar ödüyor.

Bu tür örnekleri farklı şekillerde dün olduğu gibi bugün de bütün coğrafyalarda görmek mümkün.

Bugün Bosna, Azerbaycan, Çeçenistan, Afganistan, Keşmir, Myanmar, Somali, Sudan, Ruanda, Mali, Filistin, Lübnan ve Suriye… deki işgal veya iç çatışmalardan dolayı yurtlarından kopartılmış mülteci kamplarında yaşayan milyonlarca insan var.

Dünya üzerinde egemenler hak ve güç kavramlarını kendilerine göre tanımladıkları sürece literatüre yeni günler eklemeye devam edeceğiz.

11 years ago
Zulmün bedelini en çok kadınlar ödüyor…
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti