|
Baretli kızgın küçük burjuvalar...

1 Mayıs takvimlerden bir yaprak olarak düştü, savruldu gitti. Yâni, sâdece Türkiye değil, tüm dünyâ 1 Mayıs"ı bir "bahar"günü değil; bir "hazan" günü gibi yaşadı. Tabiî ki, dünyânın pek çok yerinde 1 Mayıs bir karnaval olarak idrâk edilmiş olması tabloyu değiştirmiyor. Attila İlhan"ın şiirinde söylemiş olduğu üzere; "Bâri şu trampetler çalmasa; insan kim vurduya gitmese"...

1 Mayıs, işçi bayramı, sâdece bayram olması hasebiyle aslında ne kadar da sorunlu bir gün. Bayram kapitalist dünyâda çok dramatik bir olgudur. Kapitalizm eğer bir olgunun bayramını ilân ediyorsa orada durulur. Boşu boşuna olmaz bu. Usta bir örümceğin avının içini boşaltmasına benzer bu. Kapitalist ekonomi dünyâ sâdece içini boşaltarak kabuksu kıldığı olguların bayramına hüsn-ü kabûl gösterir. Şöyle de söyleyebiliriz; eğer gerçekten kapitalizmi tehdit edecek derecede güçlü bir işçi sınıfı olsaydı 1 Mayıs bayram olarak ilân edilmezdi. Ya da, işçi sınıfının târihsel mağlûbiyeti, 1 Mayıs"ın bayram kılındığı anda tescil edilmiş oldu. Bırakanız "târih"e kalıcı bir şey söylemeyi; 1 Mayıs"ın, meselâ 11 Mayıs"a söyleyebildiği bir şey yoktur. Kapitalist belleksizleştirme bayramlaştırmayla eş değerdir.

Bunları yazmak bâzılarına keyif yaşatabilir. Muhtemelen sağcılar; özellikle de faşistler "oh olsun" diyeceklerdir. Ama bunu yazan kişi olarak durum bana sâdece acı verir. Târihin emek dünyâsının müdahalesiyle aşağıdan yana dönüşme ihtimâli, büyük bir heyecan olarak sâdece bir kez doğdu. 19.Yüzyıl"da emek olarak örgütlenen "aşağıdakiler", alın terlerini koyarak târihin dönüşümüne tâlip oldular. Gerçekten de "zincirlerinden başka bir şeyleri olmayan, büyük kütleler halinde kentlere yığılan işçi sınıfı" bunu yapabilecek bir güç ortaya koydu. Ama bu ihtimâl 1840"lardan; en fazla 1940"lara kadar süren, ama etkisi giderek azalan bir "târihsel ihtimâl"di. Maalesef olmadı. Bunun bir kaç esaslı sâiki vardır.

İlk sâik; işçi sınıfına burjuva dünyânın vaziyet ve vesâyet etmesidir. İşçi sınıfı kendisi için, bir düşünce ortaya koyamadı. Nâzım Hikmet"in yazmış olduğu şiir sanki bunun îtirafıdır: "Çok şeyler söylendi onlar için"... Dikkat buyurunuz, bahsedilen "onlar" dır. Yâni kıymetli Cemil Oktay Hocam"ın ifâdesiyle ortada "Hum Zamirinin Serencâmı" na örnek bir durum mevcuttur. Kendi irâdesini bulamayan; birilerinin "onlar"a dâir konuştuğu işçi sınıfı.. Ne kadar hazin...

İkinci sâik, işçi sınıfının stratejik tercihlerinde dünyâsında Lenin ve Trotzki gibi önderlerin küçük burjuva aculluğunun kumpasına gelerek Rosa Luksemburg ve Karl Liebknecht gibileri dinlememesi; yâni Spartakizmi değil, Bolşevizmi tercih etmesi oldu. Tulumu çıkarıp, üniformayı tereddütsüz giyen işçi sınıfından hayır gelmeyeceği belliydi.

Diğer taraftan, küçük burjuva vasîleri işçi sınıfına metafizik sâhibi olmayı çok gördü. Küçük burjuvaların metafizik bunalımı, işçi sınıfına zerk edildi. Bunu bizzat Marx, ama ondan daha fazla Engels yaptı. Kimbilir, belki de bir kısım romantik sosyalistler çok daha olabilirliği olan bir teklifte bulunuyordu. Meselâ Proudhon, Kautsky gibi lânetlenmiş sosyalistlerin tahlil ve tekliflerinin bugün yeniden keşfedilmesi düşündürücü değil mi?

İşçi sınıfının hayat standartları yeniden bölüşüm kanallarının açılmasıyla düzeldi. Yâni işçi sınıfı, kendisini entelektüel ve ideolojik olarak kuşatan burjuva dünyâya bu kez de maddî yaşayış düzeyinde yakınlaşma fırsatı buldu. İşçi sınıfının târihsel kazanımı olarak sunumlanan ne varsa, aslında onun bir sınıf olarak kaybıdır. Bu işçi sınıfının diyalektiğidir. Kaybedecek şeyleri olanların dünyâyı değiştirme gücü söner. Zaten öyle olmuştur. Bu anlamda kendi oligarklarını yaratan işçi sınıfının târihi; bürokrasi, iş çevreleri; hattâ mafyanın târihi ile kesişir.

Sermâyenin santrifüje geçtiği, Bauman"ın "belirsiz", Gorz"un ise "maddesiz" olarak tanımladığı 21. Yüzyıl"da, emek de savrulmuş yüzbinlerce iğrenç, insanlık dışı imalâthânenin varlık gösterdiği merdiven altı bir dünyâya savrulmuştur. Arayın da bulun. Bunun dışında kalan yeni profesyonel dünyâyı ise emek ile açıklamak zordur. Doğrusu bu olsa olsa, püritanlığın çözülüp hedonizmin, kültürel yüzeyselleşmeyle el ele vererek yükselişe geçtiği bir lümpenleşmeyle açıklanabilir. Yeni orta sınıfları da karakterize eden budur. 1 Mayıs"ın şenlikli ayinlerinde, başlarına baret takmış esas oğlanlar ve kızlar, buharlaşmış işçi sınıfının replikalarıdır. Onların, 1977"de ölenleri bahâne ederek Yenikapı"yı dışlamasına aldanmayalım. Aslında burada dışlanan "banâl" Yenikapı"nın kendisidir. Eylemin tadı Taksim-İstiklâl ve Dolmabahçe-Beşiktaş aksındaki soylulaştırılmış orta sınıf semtlerde çıkar; banâl Yenikapı"da değil...

10 yıl önce
Baretli kızgın küçük burjuvalar...
Nefsime öğütler
Kara dinlilerle milletin savaşı
Filipinler bile barış yaptı!
Sadece bilinçsiz tüketim gafleti mi?
Evvelbahar