|
Diplomasi gafı mı?

Gara operasyonu sırasında PKK’nın elinde rehin tutulan 13 vatandaşımız hâin bir şekilde katledildi. Yaşanan acı ve infiâl gerçekten de büyük. Şehit edilenlerin âilelerin kederi için kelimeler tükeniyor. Kimileri senelerdir büyük bir umutla yakınlarının kurtarılması için ümitle beklediler. Yaşadıkları acı çift katlı. Ümidin ölümünü hiçbir şeye benzemez.

Bu arada operasyonun mâhiyeti ile alâkalı tartışmalar başladı. Siyâsal laştırılmış tartışmalar bunlar. Bilen bilmeyen konuşuyor , yazıyor. Hâlbuki mesele gerçekten de askerî-teknik bir mesele olduğu için bunlara girecek değilim. Benim dikkâtimi ABD Dışişleri çevrlerinden gelen “skandal” açıklama çekti. İngilizcenin gramerinde geçerli olan “if close”, “conditional phrases” gibi kâideler vardır. ABD Dışişleri maşaallah bu kâidelerin hakkını vermiş. Yaptığı açıklamada, “eğer doğruysa, PKK’yı kınayacağız ” gibi, garâbet yüklü bir açıklama bu. ABD’nin bu açıklamasının akabinde Ankara Büyükelçisinin Dışişleri Bakanlığına çağrılarak “terletildiğini” biliyoruz. Daha sonra ABD Dışişleri Bakanı Blinken ile Türkiye Cumhûriyeti Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu arasındaki telefon görüşmesinde ABD ‘nin bu skandalı giderecek “sözde” düzeltmelerin yapıldığını tâkip ettik.

Diplomasi nâzik bir iştir. Diplomat adayları bunun için senelere sârî bir eğitim görürler. En kritik olan husus ise dildir. Diplomasinin kendine has bir dili olduğunu biliyoruz. Çok ince bir dildir bu. Sıradan insanların anlayamayacağı incelikleri ihtivâ eder. Gizli, örtük, îmâlarla , yan mânâlarla yüklü bir dildir diplomasinin dili. Buradaki “bilinçli gâye” veyâ “ustalık” diyelim buna; belki bâzen vâziyeti îdâre etmek, zaman kazanmak veyâ ortalığı bulandırmak, muhataplarında bir akıl tutulması, kafa karışıklığı doğurmak olabilir... Ama bu kadarla sınırlı değil. Bu dilin bir diğer işlevi de, en ağır durumlarda, yâni kolayca sıcak çatışmalara dönüşebilecek durumlarda bile barışcıl çözüm fırsatlarını ayakta tutmaktır. Diplomatik dil ancak erbâbı tarafından çözülür ve değerlendirilir. Herkesin harcı değildir bu. Bu dlli semantik derinilikleriyle bilmeyi îcap ettirir. Nihâyet diplomatik dil hatâ kabul etmez. Bunu da göz önünde tutmamız lâzım gelir.

O hâlde ABD Dışişlerinin yaptığı “if close’lu” açıklamayı nasıl değerlendireceğiz? Beklenen açıklama şu meâlde olabilirdi: “Biz, ABD olarak kimden gelirse gelsin her türlü terörün karşısında ve Türkiye’nin yanındayız. Hayâtını kaybedenler için üzülüyoruz. Ailelerine ve Türk halkına başsağlığı diliyoruz”. Klişe bir açıklamadır bu. Ama yeterli olurdu. ABD’li diplomatların bu klişeden haberdâr olmadığını düşünemeyiz. Ama öyle yapmıyor, diplomasinin sınırlarını zorluyor ve polisiye bir şüphecilik tavrı takınıyorlar. Kınama bir şarta bağlanmış durumda. “Eğer PKK yaptıysa” ibâresi var bu açıklamada. Diplomatik dil kullanımı açısından şaşırtıcı bir durum bu. Bir lâhza sehven yapılmış olduğunu düşünelim. Bu hâtâ affedilmez ve onu yapan diplomatın kariyerini bitirir. Hele hele, Biden devrinin en başat iddialarından birisinin Trump’ın çiğnediği ve işlevsiz bıraktığını söyledikleri, “rule based” denilen kurallı dış politikaya diplomasiye dönüş olduğu düşünülürse. Meselâ Blinken-Çavuşoğlu görüşmesinde ABD’li Dışişleri Bakanı bunu başarısız bir diplomatın skandalı olarak açıklar, özür dileyebilir,gereğinin yapılacağını ifâde edebilirdi. Ama, öyle olmadı. Blinken’ın futbol tâbiriyle top çevirdiği görüldü.

Açıklamaya geri dönelim: “Biz ABD olarak bundan emin değiliz”. Yâni, “Türk tarafı PKK’yı suçluyor. Ama biz bunu şüpheli buluyoruz” deniyor… Buradaki Türk tarafı bizzât NATO mensubu olan taraf. Yâni “biz Türkiye Cumhûriyeti’nin güvenirliğinden endişeliyiz” demektir bu. PKK’nın uzantısı olan PYD’yi çoktan terör listesinden çıkarmış olduğunu hesâba katarsak bu tablonun şaşırtıcı olmadığını söyleyebiliriz. Ama bu kadarla bitmiyor. Meselenin NATO boyutu da mevcût. ABD’nin NATO ilişkilerini ne kadar sorunlu bulduğunu, Türkiye’nin NATO içinde “sorunlu üye“ olarak görüldüğünün dolaylı ilânı olarak da düşünebiliriz bu ifâdeyi. . Bunun görülmüş olması başka bir şey, dile getirilmesi başka. Anlaşılıyor ki önümüzdeki NATO Toplantısı, Türkiye Cumhûriyeti açısından çok çetin geçecek.

ABD Dışişlerinin açıklamasının “diplomatik bir gaf“ olduğunu düşünmek saflık olacaktır. Tam tersine, bâzı yerleşik usûller ve klişeler îtibârıyla diplomasinin sınırlarını bir hayli zorlasa da, aslında bu açıklamayı bilinçli bir açıklama olarak değerlendiriyorum. Adını koymak gerekir: ABD Türkiye’yi gözden çıkarmış vaziyette. Cumhûriyet târihimizin en dar eşiklerinden birisinden geçmekteyiz. Ya, dayatılacak bütün dramatik neticeleriyle birlikte yeniden NATO ayarlarına döneceğiz yâhut direneceğiz. Üçüncü bir seçenek yok.

#Diplomasi
3 yıl önce
Diplomasi gafı mı?
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’