|
Kamusallıklar

Salgın büyüyor ve uzuyor. Dünyânın kulağı onu ortadan kaldıracak aşı haberlerinde. Ama en iyi ihtimâlle, salgının yerküreden tasfiye edilmesi bir iki seneyi alacak görünüyor. Bu arada kötümser haberler ve tahminler de dolaşıyor. Virüsün mutasyona uğrayacağı ve aşıları tesirsiz kılacağını iddia edenler de var. Bilmiyoruz; tâkip edip göreceğiz.

Beni bu gelişmeler içinde en fazla düşündüren insanlık târihinin en kritik oluşumlarından birisi olarak gördüğüm “kamusal hayâtın” başına gelenler. Basit , mâkûl ve mâsum bir tedbir olarak “evlere kapanmanın” ardında yatanlar.. Kısaca HES olarak târif bulan ve ârızî olarak takdim edilen bir uygulamanın ardında yatanlar..

Feylozof Aristo, insan hayâtını iki küreye taksim ediyordu. İlki büyük ölçüde “ev hayâtını” ifâde eden ve “idion” olarak kavramlaştırdığı bir küreydi. Burada insanlar âşinâ olduklarıyla “kendi hâllerinde” yaşarlardı. Kendi hâlinde, olduğu gibi, özensiz, teklifsiz hayâtlardı bunlar. İnsanın kaotik, “madde” hâline karşılık gelirdi “idion”. İnsan bu kürede tamamlanmamış, eksik, belki de taslak halinde kalmış bir durumdaydı. Aristo’ya göre insanın kendisini tamamlaması; başka bir ifâde ile “telos’una”, yâni “amacına ulaşması” diğer küreye, yâni “koinon’a” sıçramasıyla mümkündü. “Koinon” kamusal hayâtıydı onun. Evinin kapısının eşiğinden adım atmasıyla, yabancıların arasına karışmasıyla başlardı. Koinon, aynı zamanda kaosun sona erdiği ve logosun (aklî olanın) başladığı küreydi. Burada özen, incelme ve yücelmenin fırsatları vardı. Bir bakıma koinon polis, yâni şehirde “medenîleşmenin” karşılığıydı. Siyâset olgusu ise bunun en yüce mertebesiydi..

Batı târihinin kilit taşlarından birisini oluşturan ve 13-16.Asır arasında gelişen bağımsız kent hayatları Aristo’nun ikili ayırımını yeniden hatırlattı. Feodal yükümlülüklerinden arınmış, köksüz burjuvalar kurdu yeni kentleri. Kent, insanların bağımsızlaşmasını, özgürlüğünü ifâde eden, kamusallığı canlı mekânlar hâline geldi. Mâhut bir Alman atasözünün söylediği üzere, “Kent havası insanı özgürleştiren bir havaydı. (Stadtluft macht frei).

16.Asır’dan başlayarak özerk kentler merkezî idârelerin kontrolüne girmeye başladı. Bu gelişmeyi kotaran çevre, kentleşmiş aristokratları içine alan Saray Toplumu’ydu (Court society). Düşünür Habermas buna Saray Kamusallığı kavramını verir. Hâsılı, modern Batı kentleri Saray kamusallığı ile burjuva dinamiklerin belirlediği ve yine Habermas’ın “edebî kamusallıklar” olarak târif ettiği kamusallıklardan oluşuyordu. Şunu da kaydetmek gerekir; okuma salonları, matbuat merkezleri, sanat çevreleri gibi mekânlarda oluşan, devrimci fikirlerin kaynaştığı burjuva kamusallıklarına yine burjuva dünyâsından gelen ve daha muhafazakâr olarak bilinen bir “evcillik” fikri karşı koyuyordu. Kamusal hayatın baştan çıkarıcı taraflarını sorun eden çekirdek âilenin merkezde olduğu “ ev” hayâtını romantize eden bir bakıştı bu. Püritan Viktorya ahlâkı tam da bunu verir. “Home, sweet home” bunun güzellemesidir.

Buraya kadar süreçler hayli kültürel değerlendirilebilir. Ama 19.Asır’dan başlayarak kamusal alanlar daha ekonomikleşmiştir. Sanayi Devrimi bunu şâhikasına taşıdı. O zamana kadar kültürel ve siyâsal nitelikleriyle mâruf bir küreye sanki ekonomik bir meteor çarpmış oldu. 19. Asır ,ekonomik, siyâsal ve kültürel bir mücâdelelerin yaşandığı kaotik alanlar hâline getirdi kamusal alanları. 20.Asır ise bu kavgaların yatıştırıldığı yatıştırıcı ve uzlaşmacı kamusal hayâtlarıyla mâruftur. Bu yatışma ve uzlaşmanın bedelinin ise kamusal hayâtlarda ortaya çıkan “rutinleşmeler” ve “bürokratikleşmeler” olduğunu biliyoruz. Kamusal hayâtların ferini söndüren, heyecânını zayıflatan , onları üretim disiplini içinde âdetâ iğdiş eden bir süreçtir bu.

21.Asır ise hizmetler sektörü olarak örgütlenmiş bir tüketim dinamiği üzerinden kamusal hayâtları yeniden yeşertti ve şenlendirdi. Evet bu sûretle kamusal hayâtın kültürel boyutu yeniden canlandı canlanmasına; ama özerk bir alan olarak değil, tüketime tâbî olarak. Siyâsal boyut da canlandı. Ama siyâset öncesi bağların fetişizmi üzerinden. Bu fetişizmin pratikleri, kanaâtimce siyâsetin morâl taraflarını sömürdü ve reelpolitik’e takılı kalan yeni bir kısırlık doğurdu. Dahası 21.Asrın dijitâl imkânları, sosyal medya mecrâları olarak bilinen alternatif “sanal kamusallıkları” doğurdu.

Salgınla berâber konvansiyonel kent kamusallıklarının sonuna geldiğimiz anlaşılıyor. HES bunun güzellemesidir. Şimdilik kamusallık ihtiyâcımızı sanal kamusallıklar üzerinden, hem de en kaotik hâliyle sürdürüyoruz. Unutmayalım; kapanma günlerinde bir başka salgın daha yaşandı: YouTube salgını. İnsanlığı yüz yüze ilişkilerden koparan, dağıtık, belki tüketimi düne görece olarak sınırlı ama o derecede de garantili, çok güvenlikli olacağı muhakkak; lâkin o derecede de kontrollü bir dünyâ bekliyor…

#Kamusallıklar
3 yıl önce
Kamusallıklar
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti