Bize, gözlerimizi kapayarak dua etmesini öğrettiler. Gözümüzü açtığımızda ise bizim elimizde İncil, onların elinde topraklarımız vardı."
***
Sabahın altı buçuğunda bir çalar saatin sesiyle uyanıp yataktan fırlayan, giyinip zorla bir şeyler atıştıran, araya tuvaletini sıkıştıran, diş fırçalayan, saçını tarayan, başka birine büyük paralar kazandırdığı bir yere ulaşmak için trafikle boğuşan ve tüm bunlara sahip olma fırsatı bulduğu için müteşekkir olması istenen biri hayattan nasıl keyif alabilir?"
Bir başkası da şöyle tarif eder; Kapitalizm gölgesini satamadığı ağacı bile keser.
Güzel tarif daha; “Her gün işe gidiyorsun, akşamları erken uyuyorsun ve bunun karşılığında alabildiğin tek şey koltuk takımı. Gerçekten acınası bir durum."
***
Sol gösterip sağ vurdular. Vurdular ne!
Nakavt ettiler
Yıllarca kuzeyden yani komünizmin ana yurdu Sovyetler'den yani Rusya'dan gelecek tehlikeye şartlandık.
Bilimden Hristiyanlık dinini silen, evrim teoroisi ile de kendine bilimsel kılıf bulan ateizm rüzgarı bütün dünyayı tehdit ediyordu.
Aman imanımızı çalmasınlar dedik.
Dinimizi kaybedeceğimizden korktuk.
Haklıydık.
Hep gardımızı ona göre aldık.
***
Ama bir şeyi unuttuk.
Batı'dan gelecek tehlikeyi hiç önemsemedik. Daha doğrusu Batı'yı tehlike olarak bile görmedik.
Ve herkesin damarından giriyordu.
Tüketimin kölesi olduğunu bile hissetmiyordun.
***
Bize Batı'yı hep medeniyetin beşiği olarak öğrettiler.
Medeniyetin, zenginliğin ve uygarlığın beşiğiydi oraları.
Afrika kıtasından topladıkları insanları nasıl kölelere dönüştürdüklerini göremedik.
Başkalarının yerli kaynaklarını gasp ettiklerini çok az insan haykırdı ama kimse onları dinlemedi.
Sonra da onu pazarladılar.
Çünkü daha zengin olmak ya da zenginliklerinin devamını sağlamak için yeni kölelere ihtiyaçları vardı.
Ama bu kölelerin kendilerini köle gibi değil, özgür, irade sahibi Avrupalı gibi görmeleri gerekiyordu.
Çünkü eski tarz kölelik düzeni artık işlerine gelmiyordu.
***
Avrupa hayranı olmak zamanla kendimizden kendi değerlerimizden utanmaya dönüştü.
Geriye de dönemedik.
Ne olduğu, hangi milletten olduğu belirsiz edilgen bir topluluk haline geldik.
Komşusu açken tok yatmayan insandan, gölgesini satamadığı ağacı kesen insana…
Tersine evrim.
İnsandan maymuna…
***
Yıllarca bunun korkusunu yaşadık.
Çocuklarımızı ailelerimizi dinsizlikten, ateistlikten, Allahsızlıktan, kitapsızlıktan korumak için etrafımıza savunma duvarı oluşturduk.
Ama kapitalizmin hain saldırılarına karşı savunmasızdık.
***
Önce gönlümüze sonra beyimize girdiler sonra da bankalarla gelip işgal ettiler.
Refaha, gösterişe ve dış görünüşe aldandık.
Tükete tükete tükendik.
***
Ekonomik maliyeti arttı diye kölelere özgürlük isteyenlerle, köleleri özgürlüklerine kavuşturmak için servetini sıfırlayan Hz. Ebu Bekir, Hz. Osman, Hz. Abdurrahman Bin Avf ve onları model alanlar tabii ki farklı olacak.
“Peki şimdi ne farklıyız" sorusu aklınızın bir köşesinde kalsın.
Bir gemi düşünün kaptanından güvertedeki çalışanına, motorcusundan yolcularına kadar hepsi fırtınaya yakalanan geminin içinde sadece kendisini düşünüyor.
Kimse gemiyi kurtarmaya çalışmanın aynı zamanda kendisini kurtarmak demek olduğunu düşünmüyor.
Ne yapmak lazım?
Beklemekten başka şansımız yok.
Rivayete göre Cenâb-ı Hak, Hz. Âdem'i yarattığında ona şu üç nimeti takdim eder:
1. Akıl,
2. Îman,
3. Hayâ.
Sonra da bunlardan birini seçmesini ister.
Çünkü aklı olmayan da ne îman olur, ne hayâ.
Kimisi hiç kullan-a-maz.
Kimisi doğru kullanamaz.