|
İran sinema ve şiiri

Hani insan yılın ilk yazısında şöyle ağız tadıyla bir sinema sanat edebiyat kültür yazısı falan yazmak ister. Bir zamanlar öyle olurdu zaten.

Ben de şimdi son izlediğim Senin Dünyanda Saat Kaç isimli filmden bahsetmek isterdim doğrusu. Aşkı anlatan yüzlerce çok iyi film gibi bu da kendince çok iyi anlatıyor diye. Şiirsel duygusal komik ve alttan alta bir hüzün taşısa ve sonunda sevenler kavuşmasa da iç karartmayan bir film olduğundan söz edebilirdim. Müziklerinin ve çekimlerinin ayrıcalıklarından falan.


Lâf oradan açılmışken İran şiirine de uzanırdı giderdi yazı.

Ama bu eski komşumuzdan bahsedeceksek malûm gündem içeride yaşadığı karmaşa olmak zorunda.

Son birkaç aydır yazılarımda, dış dünyadaki gelişmelere bakarken sık sık İran ve İsrail’e de atıf yapmıştım. Her ikisinin de hedefleriyle eline geçen arasındaki büyük makasa dikkat çekmeye çalışmıştım. Güya büyük amaçlarının onlara çıkardığı ağır faturaya.

Bugün İran eksenli toplumsal olaylara bakınca da ister istemez bu “fatura”dan bahsetmek gerekiyor. Tıpkı, aslında dünya medyasında az yer tutan İsrail’deki günlerdir süren Netenyahu karşıtı eylemler gibi.

Hızlı bakıp hızlı karar verenlere uyarsak elimizde olup biteni değerlendirmek için iki temel görüş var; bunlardan biri ciddi bir Şii düşmanlığını da içeren İran yönetimi karşıtlığı üzerinden bütün Fars ve Şii dünyasına “başına ne gelirse gelsin, inşallah daha da kötüsü gelsin” bakışı.

Diğeri de madem hazır ABD yönetiminden İran’daki olaylarda göstericileri destekleyen açıklamalar var, o zaman elimizde bir de diğer uç, yani “Şeytani Amerikan emperyalizmi” kalıyor.

Fakat belli ki, tarih defalarca göstermiştir ki İran’da olup bitenlerle ilgili gerçek bu iki uç açıklamanın ötesinde bir yerde.

Evet, İran 1979’dan sonra tercih ettiği yöntem ve yolla kendine, halkına ve bölgeye iyilik etmedi.

Emperyalizmle mücadele adına yürüttüğünü söylediği politika halkına da daha yoksul daha içe kapalı daha dışlanmış bir hayat sundu. Ve bunu sürdürebilmek için doğal olarak daha baskıcı olmak zorunda kaldı, İslam Cumhuriyeti yönetimi de bunun aracılığı için biçilmiş kaftan oldu çıktı, üzerlerinde duruyor işte.

Şüphesiz bu duruşun bu tercihin ABD ve İsrail başta olmak üzere çok sayıda otomatik rakibi, düşmanı olacaktı. Oldu da…

Bu karşılıklı beslenme İran’ın ve halkının ve sonra sırasıyla bölge ülkelerinin hayrına olmadı.

Şimdi olup bitenler bu doğru olduğu gerekli olduğu çok şüpheli görünen kendi toprakları dışında bir savunma hattı kurmak, hinterlandını genişletmek, bir Şii kalkanı oluşturmakla ilgisi var. Çünkü bir yandan da ölümler ve yoksulluk getiriyor.

Ve 2017’nin geride kaldığı 21. Yüzyılın ortasına doğru ilerleyen dünyanın iletişim ve teknoloji sıçramasında kitlelerin bunları sorgulamaması imkânsız hale geliyor.

Bir yanıyla da Trump sonrası Amerikan politikalarında Ortadoğu’da İran, doğuda Rusya ve Uzakdoğu’da Çin karşıtı politikaların şiddetle görünür hale gelmesini de yok sayamayız.

Sadece ambargolarla bile dünyanın en büyük petrol ve doğalgaz üreticisi İran’ın yıllık gayrısafi milli hasılasını Türkiye gibi neredeyse hiç petrol ve doğalgazı olmayan bir ülkenin GSMH’sının yarısından daha aşağıya çekmesini sağlayabilen bir baskıdan bahsediyoruz.

Kimsenin kimseye kolay kolay hele İran gibi büyük bir ülkeye silahla saldırması mümkün değil.

Ama onun hinterlandına, sınırları dışındaki operasyonlarına müdahale, ittifaklarına hücum, rakiplerine maşa olma fırsatı yanında işte yaptırımlarla bile boğazına basılabiliyor.

İranlılıkla büyük beceriyle içindeki onca küçük de olmayan azınlıkları bir arada tutmayı başaran İran, bunu koşullar kötüleştikçe ne kadar başarabilecek?

Üstelik şimdi olaylar gösterilerle ortaya çıkan, onların bildiği ama bizlerin az bildiği ciddi bir yolsuzluk, rüşvet çalkantısı rahatsızlığı görünür hale gelmiş iyice.

İran’ın iktidar tartışmaları bilinen ama ortalama vatandaşın elindeki yetersiz parayı geçinebilmek için faizle çevirmeye çalıştığını, bu yaygın yöntemin de geçtiğimiz yıl büyük fiyaskoyla sonunda patladığını da öğreniyoruz. Tıpkı bizim 1980’lerin başındaki Banker Skandalı’na benzeyen bir çökmeden bahsediliyor.

Velhasıl İran bu toplumsal tepkileri durduracak, büyümesini önleyecek durumda şüphesiz.

Ama sorunların kaynağına inip tekrarlanmasını önleyecek önlemleri alabilecek mi, asıl önemli olan bu.

Yoksa, toplumsal olanı durdursanız bile tarihin gittikçe kenarına itilmek, itildiğini görmemek veya umursamamak en büyük ceza zaten.

İran sineması, şiiri, kültürü, medeniyeti, insanı bunu hak ediyor mu gerçekten?

#İran
#Sinema
#Şiir
6 yıl önce
İran sinema ve şiiri
Ezberler ve ezber bozanlar
Biyolojik savaş mı bilmiyoruz ama psikolojik savaşı görmeliyiz
Basiret bağlandığı yerden çözülür
Paranın kuvveti
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1