Bankada işlem yaptırdığı bayan memura “Kızım sol elle neden çay içiyorsun” diye çıkışan ihtiyar amcaya memurenin cevabı şöyle olur: Amca sağ elimle senin bankadaki paranın faizini hesaplıyorum.
Bu konuşma sosyal medyada çok dolaştı.
Banka memuresi ile ihtiyar amcanın karşılıklı konuşmasının gerçeklik payı ne acıdır ki İslam toplumlarında oldukça yüksektir.
**
Tarihin değişik devirlerinde, değişik şekilde uygulanan ve bütün dinlerce yasak edilen faiz, bugün de küreselleşen kapitalist sistemin temel direğidir.
Eskiden bankalar yoktu.
Ancak insanlar arasında faiz işlemi vardı.
Tefeci dediğimiz para satan kimseler faizin miktarını kendileri tespit ederdi.
Bugün de tefecilik resmi ve gayrı resmi olarak devam etmektedir.
On sekizinci asırda Avrupa’da sanayi devriminin başlamasıyla büyük sermayelere ihtiyaç doğdu bu da bankaları doğurdu.
Bankalar küçük tasarruf sahiplerine faiz vererek paraları topladı, bunları iş sahiplerine faizle dağıttı (kredi verdi), aradaki farkı da kar olarak faiz adı altında kendi aldı.
**
Faiz, ekonomileri nasıl bozar?
Faizler malın maliyetini artırır, o da enflasyonu kamçılar.
Faizler yükseldikçe yatırım azalır, para ile para kazananların sayısı artar.
Bu da yatırımların durmasına ve işsizliğe neden olur.
**
Faiz olmazsa ne olur?
Para yatırımlara dönüşür.
Ekonomik ve sosyal istikrar sağlanır.
İslam’da paranın piyasaya çıkması ve işlemesi o yüzden çok önemlidir.
Bunun için altın ve gümüş biriktirmeye sıcak bakılmaz.
Piyasadaki para çalıştıkça ekonomi canlanacak ve zekat miktarı ile zekat verenlerin sayısı artarken, zekata muhtaç olanların sayısı azalacaktır.
Yani toplumdaki ekonomik sınıflar arasında zengin fakir uçurumu daralacaktır.
**
Faiz, yardımlaşmayı, paylaşmayı, sevgiyi, iyilik duygusunu zayıflattığı ve insanları merhametsiz bir canlıya dönüştürdüğü için herkesin bu para kazanma yönteminden uzak durması gerekir.
Sosyal ve ekonomik tahribat noktasında faiz ile alkolün birbirinden farkı yoktur.
İkisi de bütün kötülüklerin anasıdır.
Ancak İslam dünyası alkolden kaçtığı kadar faizden kaçmayı becerememiş ve faizi türlü sebeplerle kendine meşru kılmayı becermiştir.
**
Dünya Sağlık Teşkilatı’nın otuz ülkeyi içine alan son araştırma raporlarına göre, cinayetlerin yüzde 85’i (yüzde 60-70’i aile içine dönük), tecavüzlerin yüzde 50’si, şiddet hadiselerinin yüzde 50’si, eşlerini dövenlerin yüzde 70’i, işe gitmeyenlerin yüzde 60’ı ve akıl hastalığı vak’alarının yüzde 40-50’si alkolden kaynaklanmaktadır.
Alkoliklerden doğan çocuklarda akli arızalar yüzde 90’lardadır.
Alkolik bir kadının özürlü bir çocuğa sahip olma riski yüzde 35 gibi yüksek bir orandır. Alkol, anne rahmindeki büyümeyi ve doğum sonrası gelişmeyi engeller; çocukta zekâ geriliğine, boy kısalığına ve davranış bozukluklarına sebep olur.
İçki müptelası olan insanların çocukları, sürekli çekişme ve şiddet dolu bir aile atmosferinde yaşadıklarından, onlarda duygusal çöküntü ve davranış bozukluklarının artma riski çok yüksektir.
Dolayısıyla bu çocukların çoğu, okulda ve hayatta başarısız olur.
Trafik kazaları, suça teşvik, aile parçalanması, iş hayatının bozulması, meslek kayıpları ve muhtelif ekonomik kayıplar içkinin çokça görülen zararları arasındadır.
İnsanın aklını dumûra uğratan içki, kişinin görüş ve düşüncesini bozarken, malını da telef eder.
Bunun yanında aileyi yıkar, nesilleri çürütür, sosyal itibar ve konumu dağıtır.
**
Lokman (as); “Ben hikmeti âmâlardan öğrendim. Çünkü onlar değnekleriyle, bastonlarıyla bir yeri yoklamadan adım atmazlar” derken Mevlânâ; “Köpek bile atılan bir kemiği veya ekmeği koklamadan yemez” diyor.
Evet, köpek yemez ama kişisel menfaatine ve kişisel çıkarlarına taptırılan insanoğlu yer.
**
İğneyi başkasına, çuvaldızı kendimize batırmadan bu sorunlar bitmeyecek.
**
İbn-i Sina’dan sonra Batı'nın en çok tanıdığı hekim Davûd el Antakî’nin sözüyle nokta koyalım; “Mal sevgisi ve mevki makam hırsı, kanın yapısını ve sindirim sistemi faaliyetlerini tahrip eder, sayılamayacak zararlara kaynaklık eder. “
