|
Bindiğin dalı kesiyorsan ağlamayacaksın

Salgınla yeni normal dediğimiz safhaya ne şirketler geçebildi ne de tek tek insanlar.

Aşı konusundaki belirsizlik ve salgında ikinci dalga endişesi iş dünyasında yer alan büyük küçük milyonlarca şirkete gelecekle ilgili tahmin yaptırmıyor.

Türkiye’de ekonominin yüzde 99’u kısaca KOBİ denilen küçük ve orta boy işletmelerden oluşuyor. İstihdamın yüzde 73’ü de bunlara ait.

İşletmeler Covid-19’un son evresi olarak tanımlanan “yeni normal”e henüz geçemedi.

İşletmelerin yüzde 67’si maske, hijyen temizlik ve sağlıkta yeni ürün ve hizmetlere odaklandı.

Demek ki doğru zamanda, doğru karar alan işletmeler krizi daha hızlı atlatıyor ve daha güçlü toparlanma sağlıyor.

En önemli dikkat çekici olan şey de şu; Covid-19’un etkisi depremden farklı olarak sadece fiziksel yıkım değil, güvenlik hissi ile güven kaybına yol açtı.

Bu sonuçlar Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED), UPS Vakfı iş birliğiyle “Covid-19 / İşletmelerin Toparlanma Süreci” başlıklı bir raporda öne çıkanlar.

**

Pandemi süreci gerçekten alışıldık afet ve krizlerden farklı.

TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan’ın dediği gibi deprem ve iklim değişikliğine bağlı afetler, fiziksel yıkım güçleriyle ön plana çıkarken pandemi daha çok güven duygusu üzerinde sosyal ve toplumsal etkilere neden oldu.

17 Ağustos 1999 Marmara Depremi ile benzer özellikleri olsa da Covid-19’un ekonomik etkisinin daha fazla olduğu görülüyor. Dünya gözünü ufka dikmiş aşıyı beklerken krizlere karşı en kuvvetli aşı üretim ekonomisinden geçiyor.

**

Covid19 virüsünün neden olduğu salgında ikinci dalga hem küresel ekonomide hem de bireylerde ruhsal açıdan birincisinden daha derin yaralar açacağa benziyor.

Çünkü küresel sermaye, salgını durduracak tek çare olarak görülen aşı çalışmalarının gecikmesi yüzünden önünü göremiyor.

Önünü göremediği için yatırım konusunda hedef belirleyemiyor.

Beklemeyi tercih ediyor.

Bekleme süresi uzadıkça maliyetler artıyor.

Maliyetler arttıkça çalışanları yük olarak görmeye başlıyor.

Ve yükü hafifletmek için çalışanlarını işten çıkarma yolunu tercih ediyor.

Şirketleri kurtarmak için işletme sahiplerinin ilk aklına gelen düşünce bu.

**

Bu kirli zihniyet sosyal krizlere yol açıyor.

Bir kişinin işten çıkarılması en az 2 kişinin yoksul düşmesi demek.

Bu da en az 2 kişinin tüketici denilen sınıftan çıkarılması anlamına geliyor.

Toplumda tüketici sayısının azalması işletmelerin kazançlarının da azalması anlamına gelir.

Kendi insanını tüketici sınıfından çıkaran işletmeci, ayakta kalmak için ülke dışında ürünlerini satacak tüketici aramak zorunda kalıyor.

İhracata dayalı büyüme dedikleri şey bu.

Sonuçta işsizliğin artmasıyla ekonomi daralıyor.

Ve bundan hem devlet hem şirketler hem de toplumu oluşturan bireyler yani herkes zarar görüyor.

**

Krizden kurtulmak için işçi çıkarmayı çözüm olarak gören işletme bir süre sonra ticaretin daralmasıyla attığı işçinin harcama yapmasına muhtaç oluyor

Bu bir kısır döngüdür.

Yanlışlık baştan yapılıyor.

Gömleğin ilk düğmesinin yanlış iliklenmesi gibi.

Nasreddin Hoca’nın kendi bindiği dalı kesme hikayesinde anlatmak istediği şey tam olarak bu kafa.

Bugün pandemi dolayısıyla işten çıkarmalar devlet gücüyle yasaklanıyorsa, insanlık alanında gidilecek daha çok uzun yolumuz var demektir.

83 milyon nüfusumuzla övünürken bu sayının kaçta kaçı tüketebiliyor, kaçta kaçı yanlış ekonomik anlayıştan dolayı tüketmez hale gelmiş, ekonomiyi canlandırmak için nüfusun kaçtı kaçını tüketim sürecine dahil etmemiz geremiyor gibi sorulara kafa yoruyor muyuz?

Yormuyoruz.

**

Oysa çözüm kafadan başlıyor.

Kafayı değiştirirsek yürüyüşümüz de yönümüz de değişecek.

Alıştığımız, yıllarca aşılandığımız sosyal ve ekonomik krizleri fırsata çevirmek ancak böyle mümkün.

Herkesin insanca yaşamaya hakkı olduğu düşüncesini merkeze alan bir ekonomik anlayış bize küresel ekonomide çok daha hızlı basamak atlatacaktır.

Bu anlayış aynı zamanda içerideki çekişmeleri de sona erdirecektir.

Toplumsal barışın sağlanması ve huzurlu, zengin, müreffeh, mutlu bir ülke olmanın yolu kalkınmayı toplumsal sınıfın en altından başlatmaktır.

Yani çöpün kenarına konulan, çöplerden geçinen, semt pazarlarına akşam saatinde gelenlerden.

“Yeni normal” budur.

Gerisi hikayedir.

#Salgın
#Pandemi
#Toplum
4 yıl önce
Bindiğin dalı kesiyorsan ağlamayacaksın
Komplo teorisi bol, gelecek okuması hiç olmayan bir toplumda...
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir