|
Deli Anne’nin İskoçya Günlükleri-1
Dünyanın en değerli taşları olan elması, zümrütü, yakutu, altını, süslü püslü cam parçacıklarıyla değiştirsen sana ne derler?

Ben söylemeyeyim. Siz anladınız onu!

Bizim işimiz de aynen öyle oldu.

Avrupalı, bizim elimizdeki paha biçilmez kültürel değerleri, “
Bunlar tu kaka
” diyerek aldı.

Kendisinin cam parçası kadar değeri olmayan değerlerini de bize elmas fiyatına pazarladı.

Sonra ne oldu?

Sonra kendi yürüyüşümüzden utandık, başkasının yürüyüşünü de beceremedik. Şimdi savrulup duruyoruz.

2 çocuklu matematik mühendisi Müslüman bir annenin İskoçyalılarla ilgili yazdığı bu günlükleri herkesin okumasını istiyorum.

Okuyalım ve ne kadar savrulduğumuzu ve neleri kaybettiğimizi görelim.

*

Burası İskoçya:

“İngiltere ve İskoçya'da pencereler içeriye doğru değil de dışarıya doğru açılıyor.

Dışa açılmanın bir olumsuz tarafı var; silmek kolay değil bu pencereleri.

Ama elbette bunun da kolay bir yolunu bulmuşlar.

Camları silmek için hizmet veren insanlar var.

İkinci evde direkt kapıya geldiler, mahallede evlerin camını siliyoruz, ücret şudur ister misiniz diye.

Ben hemen atladım tabii.

O camcı abimiz ilk geldiğinde her zamanki gibi önce selam verdi, ardından kendini tanıttı, sonra bizim de adlarımızı sordu.

Klasik tanışma faslı gibi alelacele söyledik isimleri, itiraf edeyim ben camcı abimizin ismini aklımda dahi tutmadım.

Ertesi ay abi geldi: Hello Müymine(!) dedi.

Bir İskoç bir ay önce alelacele söylediğim ismimle hitap ediyor bana.

Öylesine bir tanışma değilmiş meğerse, ve o abi öylesine sormamış adımı. Şaşırıyor ve ismini unuttuğum için çok utanıyorum.

*

O abi bir kaç ay sonra gitti. Yerine bir başkası geldi. Giderken de yeni geleni tanıştırarak gitti. Gene aynı diyalog.

Ben gene ders almamışım, gene abinin adını hatırlamıyorum.

Ama nasılsa öncekinin özel halidir, yeni gelen kesin ismimi hatırlamaz diyorum. Ertesi ay geliyor, abi kapıda.

Açıyorum: Hello Müymine(!) diyor, yetmedi halimi hatırımı soruyor.

Gene şok oluyorum.

Bir ay eşimle karşılaşıyorlar, aradan bir kaç ay geçince gene karşılaştıklarında bu kez onun ismini söylüyor, havadan sudan sohbet edip şakalaşıyor.

Eşim de şaşıyor.

Abi camları silerken Kerim her odadan onu izliyor, ona evden oyuncaklarını, sevdiği şeyleri gösteriyor, o abi işin gücün arasında mutlaka Kerim'le ilgileniyor, cam ardından onunla oynuyor.

Surat asmak yok, işini küçümsemek diye bir şey hiç yok.

Neşe var abide.

Abi diyorum ama gencecik bir adam.

Yani öyle görünüyor.

Ertesi ay camcı abimiz kapıyı biriyle birlikte çalıyor.

Açıyorum. Merhaba Mümine, bu benim oğlum Steve.

Birlikte çalışıyoruz.

Bundan sonra bazen benim yerime o gelebilir diyor.

Merhaba Steve diyorum bu kez.

*

Şimdi bu olayda tuhaf olan ya da hoşa giden ne var, yazayım:

-Selam vermeden iş yapmıyorlar.

Tıpkı hadislerde geçtiği gibi.

(Geçtiğimiz hafta pazar günü Osmanlı medeniyetinden verdiğimiz örnekleri hatırlayın)

-Tanışıyorlar.

Ama öyle yalap şap değil, laf olsun diye değil, sahiden!

Karşısındaki insana kıymet vererek.

Ben nasıl hissediyorum biliyor musunuz son zamanlarda; Batı'nın sadece kalıbını almışız.

Tokalaşmak diye bir şey almışız, ama o hareketin içeriğinden yoksunuz.
Tanışıyoruz insanlarla ama saniyesinde ismini unutuyoruz, daha doğrusu önem durumuna göre ya aklımızda tutmaya değer buluyoruz, ya da bulmuyoruz.

Burada o yok!

Sen ismini söylüyorsun ve karşındaki buna değer veriyor.

Mutlaka bellemek istiyor ismini.

Kaynak: Deli Anne'nin İskoçya Günlükleri

*

Not:
Yarın Kurban Bayramı.

Bu bayramı bayram gören Ak Partili, CHP'li, HDP'li, MHP'li, diğer partiler, partisizler ve bu ülkeye sığınanlar olmak üzere herkesin bayramı mübarek olsun.
#kültür
#Deli Anne’nin İskoçya Günlükleri
#İskoçya
9 yıl önce
Deli Anne’nin İskoçya Günlükleri-1
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset