Toprağa zamanında tohum atarsak karşılığını ürün olarak alırız.
Tohum atmadan topraktan ürün alınmaz.
Evrende işleyen
normal, olması gereken, rutin bir işleyiş olarak görürken aynı sebep sonuç ilişkisinin
de geçerli olduğunu nedense unuturuz.
Bazılarının tabiat kanunu dediği yaratılış kanunu yeryüzünde nasıl işlerse toplumsal ilişkilerde de öyle işler.
Mesela
Tembelliğin cezası yoksulluk ve zillettir.
Çalışmanın karşılığı kazançtır.
Direnmenin mükâfatı galip gelmektir.
*
Bazen
zayıflar, hırsımıza yenik düşeriz.
Bazen,
için başkalarının hakkını gaspetmekten çekinmeyiz.
Bazen hayatta her yaptığımız şeyin iyi ya da kötü, doğru ya da yanlış bir
, bir
olduğunu unuturuz.
Ama biz unutsak da o kural her zaman işler.
Her hareketin, her eylemin mutlaka bir karşılığı vardır.
*
Bu hikayede o hiç değişmeyen kuralı anlatır:
Beşinci Abbâsî halifesi
, sarayın bahçesindeki bir
çok beğenir. Bu gülü özel bakıma alması için bahçıvana emir verir.
da sultandan aldığı emirle, gülün üzerine âdeta titremeye başlar.
Her seher ilk işi, o gülün bakımını eksiksiz yapmak olur.
Yine bir sabah gülün bakımını yapmak için gittiğinde, bakar ki, gülün dalına konan bir
, gülün dallarında tek bir yaprak bırakmamış.
Korku içerisinde halifeye koşar:
“–Sultanım!” der, “Bir bülbül gülün üstünde tek bir yaprak bırakmamış.”
Hârun Reşid, bahçıvanın söylediklerini dinledikten sonra şu cevâbı verir:
“–Üzülme bahçıvan efendi!
Sultanın bu cevabı üzerine rahat nefes alan bahçıvan işine döner.
Aradan henüz birkaç gün geçmiştir ki, bahçıvan, gülün yapraklarını düşüren bülbülü bir yılanın yakaladığını görür.
Heyecanla yine halifeye gelir:
“–Sultanım!” der, “Gülün yapraklarını döken bülbülü bir yılan yakalamış, yutarken gördüm.”
Sultan yine telâşsız:
“–Merak etme efendi!” der,
”
Bahçıvan yine işine döner. Bir ara bahçede çalışırken, bülbülü öldüren yılanın otların arasından kendisine yaklaşmakta olduğunu görür. Hemen elindeki küreğiyle vurarak yılanı öldürür.
Yine halifenin huzuruna gelip sevinç içerisinde:
“–Sultanım! Bülbülü öldüren yılanı, ben de bahçede küreğimle öldürdüm” diyerek durumu anlatır.
Hârun Reşid yine sakin:
“–Bekle bahçıvan efendi!” der,
”
Nitekim çok geçmez, bahçıvan işlediği bir hata sebebiyle halifenin huzuruna çıkarılır ve cezalandırılmaSr.
Halife de onun zindana atılmasını emreder. Askerler, yaka paça zindana doğru götürürken geriye dönen bahçıvan Sultana şunları söyler:
“–Sultanım! 'Bülbülün yaptığı yanına kâr kalmaz'! dediniz, onu yılan yuttu. 'Bülbülün âhı yılanda kalmaz!' dediniz, onu da ben öldürdüm. Şimdi benim yaptığım da yanıma kalmıyor, zira sen zindana attırıyorsun.
Hârun Reşid bir müddet sükût ettikten sonra, bahçıvana hitâben
diyerek askerlere şu emri verir:
“–Bırakın bahçıvanı, çiçeklerini sulamaya devam etsin.”
rasındaki konuşmaya şâhit olan bir kimse şöyle der:
“–Sultanım, gereken cezâsını vermediğiniz takdirde bahçıvanın yaptığı yanına kalmış olacak.”
Hârun Reşid, bu sözler üzerine şu hakîkati ifâde eder:
“–Hayır!
. En ağır şekliyle âhirette ödemeye tehir edilir! Ama insanlar bunun farkına varamaz da, yaptığı yanına kâr kaldı sanır.”
*
demiş atalarımız.
Araplar da
der, yani eden bulur.
Ama nedense bu kurallar hep başkaları yapınca işler, biz yapınca işlemez gibi görünür!
“Hayır da yaparım, lüks de yaşarım, benim israfımın kime ne zararı var” diyenlere,
ne diyordu: Zengin ne kadar israf ediyorsa, fakirler o kadar aç kalır.