|
Yasin Aktay
1966’da Siirt’te doğdu. Siirt İHL’yi 1985’te tamamladıktan sonra ODTÜ Sosyoloji Bölümünde 1990’da lisans, 1993’te Political and Intellectual Disputes on the Academisation of Religious Knowledge isimli teziyle Yüksek Lisans; 1997'de de Body, Text, Identity, Islamist Discourse of Authenticity başlıklı tezle doktora derecelerini aldı. 1992-2012 yılları arasında Selçuk Üniversitesi Sosyoloji Bölümünde öğretim üyeliği yaptı. Halen Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Sosyoloji Bölümünde öğretim üyesidir. 2010-2014 yılları arasında Ankara’da bulunan Stratejik Düşünce Enstitüsü’nün başkanlığını yaptı. TÜBA Üyesi de olan Aktay, halen Yeni Şafak Gazetesinde köşe yazıları yazmaktadır.
İnsanı insan yapan, insanlık yolculuğunda ilerleten şey bir şeyler işitmeye, işittiklerinden öğrenmeye, öğrendiklerinden kendini değiştirmeye açık olma seviyesidir. Ama hepimiz de biliriz ki insan her zaman işitmiyor, işitse öğrenmiyor, öğrense de bunu eyleme dönüştürmüyor.
“Biri ötekinin gelişine nasıl hazırlanmalı? Öteki, öteki olarak, insanın tam olarak hazırlanmadığı kişi değil midir? Hazırlık, ötekini kendi başkalığından kurtarmıyor mu, yani biz hazırsak, o zaman gelen şey öteki değil aynı olan, yani tam da beklediğimiz şey olmuyor mudur? Ötekine karşı gerçek konukseverlik, kişinin her şeye hazırlıklı olduğu, yani aslında hazırlıklı olmadığı anlamına gelen belirli bir şartsızlığa sahip olmayı gerektirmez mi? Ötekinin gelişi için yeterli olan tek hazırlık, gelecek olana hazırlıklı olamayacağımızı itiraf etmek midir? O halde nasıl hazır(lıksız) olunabilir, yani asla hazır olamadığımız birinin ilerleyişi için nasıl hazırlıklı olunabilir?”
Neyse, aradan bir hafta daha geçiyor, cemaat ve hoca tekrar biraraya gelirler, Hoca yine kürsüde etrafına tekrar bakındıktan sonra aynı soruyu tekrarlar: “Cemaat, ne diyeceğimi biliyor musunuz” Cemaat yine şaşkın, geçen haftaki olayın tekrarlamasını hiç beklemediği için hazırlıksız ama o anda herkeste bir refleks olarak geçen haftaki cevabı verdikleri taktirde hocanın konuşmayacağını düşünerek hepsi birden “biliyoruz” deyiverirler. Hoca bu söz üzerine de “iyi o halde, madem biliyorsunuz, anlatmama gerek yok”. Cemaat iyice şaşırmıştır. Bu sefer bir hafta sonrasını iple çekmişlerdir çünkü iki defa tekrarlayan mutlaka üçüncü defa da tekrarlar diye düşünerek hazırlığını yapmıştır.
Hiç bilmediğini söyleyerek yeni bir şey almaya karşı pasif veya lakayt bir direnç sergileyenlerle, her şeyi bildiğini zannedip gelen bütün bilgileri, nasihatleri kendi sınırlı bilgisine dönüştürüp öldürenler arasında kalmak yerine ikisini birbirleriyle başbaşa bırakmak bir tercih değil aslında.
Bir Cuma namazı cami çıkışında yapılan bir röportajda, o gün hocanın hutbede ne söylediğine dair sorulan soruya cevap veren onlarca kişiden sadece bir ikisi hutbenin ne hakkında konuştuğunu hatırlayıp söylemişti. Kendisini bu lakaytlıkla veya dirençte dinleyen insanlardan hocanın bir dostluk hissetmemesi son derece normal, ama bunu bu ironik şekilde ifade ederek onlar hiçbir şey almaya hazır olmasalar da onlara en çarpıcı bir şekilde anlatmış oluyor.
Yazılmış bir metni okumaya karar verip elimize aldığımızda ise belki okur olarak biraz daha serbestizdir, ama genellikle bu okumada da sergilememiz beklenen iyi niyetli bir “anlama arzusu” vardır. Yani ister sözlü ister yazılı bu iletişim asgari bir dostluk gerektirir.
İyi okumak-yazmak için asgari bir dostluk, belli bir cana yakınlık ve karşılıklı anlayış, anlaşılma isteği vardır ve bu mevcuttur.
YASAL UYARI: BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri DirectFN Finansal Veri ve Teknoloji Hizmetleri Ltd. Şti. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.