|
Sudan Erdoğan’ı hasretle bekliyordu

İçinde bulunduğumuz yıl içinde birkaç vesileyle birkaç kez ziyaret ettiğim Sudan’a ziyaretlerimin birinin sonunda yayınladığım yazıda şunları yazmıştım:

Sudanlıların Türkiye’ye, Türklere ve bilhassa Cumhurbaşkanımız Erdoğan’a muhabbetleri tarif edilir gibi değil. Bunu her vesileyle gösterirken bu konuda iktidar ve muhalefet bir fark koymuyor. Gördüğümüz bu sevgi Türkiye’nin en büyük gücü. Ancak
Türkiye’nin buralarda sahip olduğu bu manevi güce mütenasip bir maddi varlığı, ihtimamı, politikası olduğunu söylemek maalesef mümkün değil.

Aslında üzerinde düşünüldüğünde Sudan’ın bugün Türkiye’nin ihtiyacı olan bir çok imkanı, potansiyeli barındırdığını görebiliriz. Türkiye Afrika’ya açılımı stratejik bir politika olarak benimsemişti ama bu açılımda gerek lojistik, gerek siyasi, gerekse de insan kaynağı olarak en önemli merkezlerden biri olan Sudan’ı yeterince değerlendiremiyor. Üstelik Sudan bütün kapılarını, bütün imkanlarını Türkiye’ye sonuna kadar açtığı halde.”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Sudan ziyareti Sudanlıların tam da yukarıda tarif ettiğim boşluğu doldurmak üzere, Sudanlıların iktidarıyla muhalefetiyle bir birlik olarak yıllardır hasretle, özlemle, büyük bir iştiyakla bekledikleri bir ziyaretti.

Havaalanından itibaren otele varıncaya kadar yol boyu sergilenen coşkulu karşılama en derin muhabbetin bir ifadesiydi. Aslında Arap ülkelerinin büyük çoğunluğunda halk nezdinde Türkiye’ye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a çok derin bir saygı ve muhabbet duyuluyor. Ancak başka yerlerde halkla yöneticilerin aynı duyguları besliyor olduğunu söylemek o kadar mümkün değil.

Bir çok Arap ülkesinde halkın Erdoğan’a duyduğu derin sempati yönetici elitler ve milliyetçi entelektüeller tarafından kaygıyla izleniyor ve bu muhabbeti derinden sarsmak için hakim oldukları medya organlarını en çirkin şekillerde kullanmaktan da çekinmiyorlar.

Buna rağmen medyanın yazdıklarıyla halkın görüp hissettiği şeyler arasında, sözkonusu olan Erdoğan olduğunda derin bir fark oluşuyor.
Medyada yazılanlar kesinlikle o ülkelerin halklarının hissettikleri değil. Misal BAE’nin Arap medyasının bir çoğuna hakim olduğu söylenir.
Ama Muhammed Bin Zayed’in herhangi bir Arap sokağına, caddesine halkın arasına kendine güvenerek karışıp yürümesi mümkün değil.
Arap halkları arasında Muhammed bin Zayed ve adamları, Dahlan, Sisi, Hafter gibi adamlar tam bir öfke ve nefret konusu haline gelmiş bulunuyorlar
. Ama Erdoğan istediği Arap sokağına tam bir coşku ve sevgi seliyle karşılanacağı garantisiyle rahatlıkla girebilir.
Bu da BAE’nin yaratmaya çalıştığı yeni Ortadoğu projesinin baştan iflas ettiğini gösterirken
son zamanlarda BAE’nin neden Endoğan’a saldırdığını da gösteriyor.
Ancak BAE yetkilileri Erdoğan’a saldırdıkça daha da kaybediyorlar, kendi halkları nezdindeki meşruiyetleri daha da sarsılıyor ve giderek kendi halklarının kötü figürleri olarak zihinlere ve vicdanlara kazınıyorlar.

Bütün Arap dünyası için bu söylediğimiz geçerli olsa da Sudan’da gördüğümüz bambaşka bir şeydi. Orada yöneticilerin de halklarıyla aynı duyguları taşıdıklarını hemen fark ediyorsunuz. Zaten dışarıdan Sudan’a atfedilmeye çalışılan imajın aksine, Sudan’da halk ile yöneticiler arasında başka Arap ülkelerinde hiç rastlanmayan bir barış var. Yıllarca bu ülkeden yansıyan karışıklık görüntülerinin büyük çoğunluğu dışarıdan kışkırtmalar ve entrikalarla yürütülen bir kirli savaşın tezahürleriydi.

Biraz gayrımüslim ve petrolün bulunduğu Güney Sudan’da bazı kabileler silahlandırılarak ve kışkırtılarak kopmaları sağlandı. Bu kopuş 2011 yılında düzenlenen referandum sonucunda ülke petrolünün yüzde 75’inin Hıristiyan azınlığın da bulunduğu Güney tarafında kalacağı bir bölünmeyle tamamlandı.

Darfur’da da aynı oyun oynanmaya çalışıldı, ama Güney Sudan ellerinde patladığı için son zamanlarda Darfur üzerindeki oyunun şiddeti azaldı. Ama bütün bu süreçlerin sonucunda Sudan’ın hep bir iç savaş ve sorunlar ülkesi olarak resmedilmesi sağlandı. Ömer Beşir BM Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından mahkum edilerek hakkında tutuklama kararı çıkartıldı. Yirmi yıl boyunca da Sudan tam bir izolasyon içinde yaşamaya mahkum edildi.

Kendi ülkesinde altmışlı yıllara kadar insanlık dışı ırk ayrımcılığı uygulamalarını devam ettiren ABD’nin, kendi ülkesinde bu uygulamalar bitmişse de, masum siyah ırka karşı narsist zulüm zevki bitmemiş belli ki.
Sudan’a uygulanan ambargo yüzünden yirmi yıldan fazla bir süredir Sudan fakirliğe, geri kalmışlığa mahkum, temel kalkınma ihtiyaçlarından mahrum bırakılmış durumda. Tartışmalı mahkemelerle mahkum edilen lideri bahane edilerek bütün bir halk böylece cezalandırılmış oldu. Sudan bu ambargo yüzünden yıllarca dünyanın kalkınma seyrinden epeyce geri bırakıldı. Bu esnada çok çocuk ve yetişkin insan tedavi edilemediği için hayatını kaybetti.
ABD öncülüğünde gerçekleşen bu ambargo sadece masum insanları cezalandırmış oldu.
Ambargonun kalkmakta olduğu bugünlerde uluslararası şirketler için Sudan yeniden keşfedilen bir coğrafya
. Tam bir fırsatlar ülkesi
. Sahip oldukları yer altı kaynakları, ayrılık süreci gerçekleştikten sonra fark edildi ki, Güney’dekinden çok daha fazla. Üstelik Güney tarafında kalan petrol, orada sonradan patlak veren iç savaş dolayısıyla yeterince değerlendirilemiyor.
Türkiye’nin Sudan’a olan ilgisi her şeyden önce insani bir ilgi olarak gerekliydi. Ambargo zamanlarında bile Türkiye bu ilgiyi Sudan’dan esirgemedi.

Hem bundan dolayı, hem Erdoğan’a olan muhabbetten, hem de tabii ki Sudan’ın Osmanlıdan itibaren Türkiye’ye olan daha farklı bağı dolayısıyla asıl ilgi ve yatırımlar Türkiye’den bekleniyor.

Cumhurbaşkanımızın Sudan’da yıllardır hasretle beklenen ziyareti hem Sudan için hem de Türkiye için yeni bir ufuk açacaktır. Bismillah…
#Sudan
#Çad
#Türkiye
#Afrika
6 yıl önce
Sudan Erdoğan’ı hasretle bekliyordu
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti