|
Mevzu Derin
Mösyö, oldukça kaliteli bir prodüksiyon eşliğinde giriyor gece kulübüne… Mekan oldukça dolu. Sonra jenerik sahnelerde arka ses duyuluyor; “seçimler bitti, tabir-i caiz ise parti zamanı! ”

Anthony Bourdain'den bahsediyorum. Hani şu Serra Yılmaz'ın; “Türk olmak benim suçum değil” dediği adam… Kendisini aşçı biliyorduk ama maşallah on parmağında on marifet varmış…

Bu sefer Nuri isimli, orta yaşlı (genç sayılabilir) bir işadamını almış karşısına; içkiler yudumlanırken sosyoloji konuşuyorlar . Türkiye'yi, halkımızı analiz ediyorlar.

Niyet, hedef, proje o kadar belli ki… Bu senaryoda Nuri Bey güya halkı temsil ediyor.

Bourdain'den sorular geliyor, bizim Nuri Bey kısa kısa cevaplıyor…

Hadi gelin bu projenin mealine bakalım birlikte;

-Gezi? Rahatsız kitleler? Protestolar?

-Yaa onlar terörist…

Giriş, gelişme, ilişkiler, hadiseler yok. Direkt teröristler diyor Nuri Bey.

Bu giriş bölümün mesajı; rahatsız olan, protesto eden herkese terörist deniyor Türkiye'de…

-“Ya, sizin bu İstanbul'un küçük, tarihi mahalleleri, sokakları vardı. Güzeldi onlar, özlemiyor musun?”

-Yoo, alıştım. Durduramazsın ki…

Burada da senaristimiz diyor ki; “alın işte bu kadar vicdansız, duygusuz, kültürsüz bunlar… Bıraksan tüm tarihi yok eder , AVM dikerler her tarafa.”

-Ee basın? Sanki buralarda basın özgürlüğüne çok önemli verilmiyor?

-Hayır, verilmiyor…

-Hahaha! Hatta çok abartılıyor değil mi? Normal işler bu işler? Ekonomi falan yolundaysa, basın da biraz sussun canım… Di'mi?

-Tabi canım, dünyanın her yerinde bu böyle… Çok abartıyorlar!

Burada da; “Bunların özgürlük anlayışı bu kadar işte! Basına her çeşit müdahaleyi mübah görüyorlar! ” mesajını veriyor üst akıl.

Bu “proje görüntüleri” izleyecek olanlar, bu ülkede rahat rahat atılan ahlaksız manşetlerden, aleni yalanlardan, iftiralardan, hatta ve hatta açık tehditlerden haberdar olmayacak nasıl olsa…

Arada, Rusya'yla Çin'le, İran'la yakınlaşacağız da diyor Nuri Bey… Artık ne yana çekersen çek! Şeriat mı gelir, dikta mı? Uyandırıyor kafalarda soruları…

Şimdi ölümcül vuruşu yapma zamanı geldi! En sert soru geliyor:

-Ya Nuriciğim, onu bunu bırak da neden böyle yapıyorsunuz siz?

-Her şey para için adamım… Dünyada olan her şey para için!

-Peki on yıl sonra, bayılana kadar içip, eğlenebilecek miyiz İstanbul'da?

-Tabi. Her türlü…

Bu arada prodüksiyon kesilmiyor, yeni kadehler geliyor ve şerefeler eşliğinde yudumlanıyor içkiler…

İşte yeni imaj çalışması bu.

“Ne yapıyorlarsa para için yapıyorlar” tespitini empoze ediyor üst akıl. Paranın kölesi olmuşlar diyor.

Takiyyeci bunlar! İslam, din, maneviyat falan palavra!

Birlikte kadeh tokuşturduğu Nuri Bey'i de örnek model olarak sunuyor izleyiciye…

Namaz da kılar, içki de içer. Camiye de gider, gece kulübüne de…

Anlayacağınız mevzu yine derin… Artık bizi böyle tanımlamaya çalışıyorlar…

Fakat yanılıyorsunuz Mösyö! Ne modeliniz doğru, ne tespitiniz!

Para için değil hiçbiri… Ne için yapıyoruz biliyor musun?

Geçtiğimiz Salı günü, Eritre İslami Adalet ve Kalkınma Partisi Lideri Salih Muhammed Osman Ağabey ziyaret etti.

Siyasi faaliyetleri cezalandırılmasına neden olmuş, ülkesine gidemiyor .

300 yıla yakın Devlet-i Aliyye'nin bir parçası olarak yaşamış Eritre, bugün tıpkı kader ortaklarının da yaşandığı gibi, despot bir tek parti rejiminin idaresi altında, kuralsız, hukuksuz bir kabile toplumu olmaktan öteye gidemiyor …

Çözümsüz denklem aynı; sahte bir bağımsızlık masalı üret, başına diktatör ata, üstüne etnik, dini, kültürel sorunları da ekledin mi çöz bakalım çözebilirsen…

Salih Ağabey diyor ki;

- 100 yılı aşkındır ülkemin tüm zenginliği orduya, ordu üzerinden silah tacirlerine akıyor … Nüfusun büyük bir kısmı asker… Bitmek bilmeyen, sebepsiz, garip bir savaş hali… Gençlerimiz ölüyor… Birçoğu bu anlamsız savaşta ölmemek için ülkelerini terk ediyor. Milyonlarcası doğdukları topraklardan uzakta, vatan hasretiyle yaşıyor…

Ne kadar tanıdık geliyor değil mi?

Hâlbuki Türkiye nere, Eritre nere değil mi? Oysa sistem tıkır tıkır işliyor.

Bakışıyoruz, hüzün dolu gülümsemelerimiz var aralarda… Çünkü Türkiye dedikçe gözünün içi gülüyor. Bir umut yeşeriyor bakışlarında…

Soruyorum: “Biz nasıl yardımcı olabiliriz Ağabey?” diyorum; yine gülümsüyor ve diyor ki:

- Siz böyle dimdik durun yeter. Siz güçlü olursanız, biz de güçlü hissediyoruz kendimizi. Yakında Eritre de kıracak zincirlerini Allah'ın izniyle…

Yeni duyduğum cümleler değil bunlar…

Üç yıl önce Arakan'da, 80'lik bir dedemiz yaşlı gözlerle: “Halife nerede kaldı oğlum?” diye hıçkırıyordu…

Bak Mösyö! İşte hepsini bu dedemiz için yapıyoruz.

Moro'da bir STK Başkanı; “Siz bizim için ayın parlayan yüzü gibisiniz” derken Salih Ağabey'in gözlerindeki umudun aynısı vardı gözlerinde… Her şeyi Moro'nun yetim halkı için yapıyoruz.

Biz ne yapıyorsak, Salih Ağabey ve yüzyıldır hayatlarını esir aldığınız mazlum halkı için yapıyoruz.

Kudüs'te bir iftar sonrası sohbetinde: “Lütfen daha sık gelin. Siz geldikçe, bunların saldırıları azalıyor” diyen kardeşim için yapıyoruz ne yapıyorsak…

Bilmem anlatabildim mi Mösyö?

Evet, muhtemelen siz on yıl sonra da, İstanbul'da bir gece kulübünde, bayılana kadar içip, eğlenmeye devam edebileceksiniz.

Fakat biz de, Hak ile batılın bitmeyen savaşında, ne yapıyorsak Hak için yapmaya devam edeceğiz Mösyö…

Sizin hidayetiniz için de dua edeceğiz…


#Mevzu Derin
#Rusya
#Kudüs
#Eritre İslami Adalet ve Kalkınma Partisi
8 years ago
Mevzu Derin
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’