|
Uğur'u anlamak
Haberi görür görmez telefonunu bulup babasını aradım Uğur'un…

İki üç kelam ettik. Uzun zamandır böylesine vakur biriyle konuşmadım. Ben iltifat ediyorum, o inadına: “Öyle yetişti, tabi yapacak” diyor.

Ben yardım etmeyi teklif ediyorum, o hep “elhamdülillah” diyor.

Kızları okutuyormuş, muhtemelen Uğur daha gencecik bir fidanken, yüreğinde hissettiği sorumlulukla haneye yardım ettiği için okuyamıyor…

Bu yiğit çocukların yaptığı şey asla birkaç tebrikle, iyi dilekle, yardımla geçiştirilecek bir iş değil. Oraya hiç gitmemiş, bölgeyi bilmeyenler asla tam olarak ne yaptıklarını anlayamaz…

Apaçık bir kahramanlık yaptılar.

Uğur yere düşen kardeşliğimizi, ümidimizi, onurumuzu kaldırdı tekrar.

Bu yıl 100. Yıldönümü olduğu için, onca etkinlik yapmamıza rağmen çabucak unuttuğumuz Çanakkale'yi hatırlattı bize…

Kadim medeniyetimizin millet bilincini hatırlattı.

Arzın tiranlarına açık açık: “ne yaparsanız yapın, bölemeyeceksiniz!” diye haykırdı bu küçücük çocuk.

Yıllardır terör belasıyla boğuşmaktan yorulmuş bölge ekonomisinin sonuçları, onu 4. sınıfta okulundan ayırmış olsa da, vatan sevgisinin eğitim seviyesiyle ne kadar ilişkili olduğunu düşündürdü ince ince… Öyle ya; devletini ele şikayet etmek için sayfa sayfa edebiyat döktüren, 'güya' sanat yapan, medyada aralıksız boy gösteren bunca yüksek eğitimli akademisyen, aydın sıfatlıyla aynı kimliği taşıdığımız bir ülke de yaşamıyor muyuz?

Belki okul derslerinden uzak kaldı bu çocuk ama hepimize güzel bir 'vatandaşlık' dersi verdi.

Kahramanlık ve verdiği ders yetmedi, hep ödüyordu, yine bedel ödedi üstelik…

Bu Kürt aile rahat rahat sokağa bile çıkamıyor artık.

Baba telefonda hüzünlü bir sesle: “Belki taşınmak zorunda kalabiliriz” diyor.

Barış, özgürlük masalı anlatan kravatlı teröristlerin tetikçileri, bu tertemiz ailenin en temel haklarını; 'yaşama haklarını' ellerinden alıyor.

Neden? Çünkü evlatları bir saniye bile düşünmeden öpe koklaya kaldırdı sancağı… Çünkü: “Bu bayrakta benim dedelerimin de kanı var” dedi.

Üstad Cemil Meriç özetliyordu mısralarında bu duyguyu;

“Biyolojik bir vahdet değil bu. Ne kanla ilgisi var, ne kafatasıyla. Vahdetlerin en büyüğü, en mukaddesi; ister siyah derili, ister sarı, inananlar kardeştir.”

Ne garip ki; o güvenlik kamerası olmasaydı Uğur'u ve arkadaşlarını hiç tanımayacaktık.

Oysa onlar gibi vatan sevdalısı onbinlerce Kürt var bu topraklarda.

Yüreği, o bayrak hiç durmadan dalgalansın diye atan kardeşlerin var.

Özellikle son yıllarda yaşananları hamasi bir söylemle 'Yeni Milli Mücadele Süreci' olarak değerlendirmiyoruz.

İşte mücadelemiz Uğurlar, Yasinler, Yunuslar ve onlar gibi sayısız, ünsüz kahramanla diğerlerinin arasında yaşanıyor.

Onlar bu milletin birliği için bedel ödedi, ödüyor. Ya sen ne yapacaksın?

Bir an olsun sıyrıl gündelik siyasetten, ideolojilerden ve büyük resme bak.

Büyük resimde sadece iki taraf var. Biri bayrağı indirip parçalamak isteyenler, diğeri bayrağı yerden alıp yüreğine basanlar.

O bayrak yerden kalktığında sadece bu ülkenin bayrağı değil, Hilal de yükseliyor arşa; İbrahim Milleti'nin kadim davası yükseliyor. Mazlumlar seviniyor, zalimler yeniliyor.

Davayı yerden kaldırıp yüreğine basan Uğurları yalnız bırakmayacağız.

Onları er meydanında yalnız bırakırsak vicdanımız kurusun...
#Yavuz Fettahoğlu yazıları
#Cemil Meriç
#Türkiye
#kardeşlik
#İbrahim Milleti
8 yıl önce
Uğur'u anlamak
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset