|
15 Temmuz ve iki şehrin hikâyesini kim yazacak?

Siyasî hayatımızı sekteye uğratan askerî darbeleri eksen alarak 15 Temmuz’u anlamaya çalışabiliriz. Bu açıdan darbeler tarihini birbirini izleyen hadiseler zinciri olarak resmeder, aralarındaki benzerlikleri ve farklılıkları ortaya çıkararak birtakım sonuçlara ulaşabiliriz. Fakat bu durum özellikle 15 Temmuz’un mahiyetini anlamak bakımından sınırlayıcı bir bakış olacaktır. 15 Temmuz, darbe ve demokrasi karşıtlığından hareketle analiz edildiğinde muhakkak yanlış sonuçlar ortaya çıkacaktır. Nitekim 2013’ten sonra Türkiye ile birlikte coğrafyamızın neredeyse tamamı yeni bir Batı müdahalesine maruz kalmasına rağmen FETÖ’cülerle ilgili ortak bir fikre ulaştığımız söylenemez. Yeni Batı müdahalesinin ortakları ve uzantıları “içeriden istila” kavramının tanımına uygun olarak belirsizleştirme ve muğlaklaştırma stratejisiyle 15 Temmuz’un farklı boyutlarının ele alınmasını engellemektedirler. Bunun bir strateji olduğu çok açıktır.

15 Temmuz gecesi tarihimizin kırılma anlarından birini yaşadık. Kahire ve İstanbul, Türk-İslam coğrafyasının en önemli şehirleridir. 2013’te iki şehre aynı anda müdahale edildiğini unutmamak gerekir. Eğer bu coğrafyanın gelişmelerini içeriden takip eden bir edebiyatçımız ortaya çıkıp da “iki şehrin hikâyesini” yazsaydı oldukça sarsıcı bir roman okuma fırsatımız olurdu. Charles Dickens, Londra ve Paris’i yazarak ihtilal sürecine farklı bir açıdan bakılmasını sağlamıştı. Coğrafyamızın iki şehrinde yaşanan büyük ve sarsıcı olayları öyküleştirecek bir edebiyatçımızın bize kazandırabileceği yeni bakış açıları olacaktır. Yeni tip Batılı müdahale ile Kahire’de istediklerini elde ettiler ama İstanbul’da başaramadılar. Neden Kahire’de başardılar da İstanbul’da başaramadılar, sorusuna kendimizden hareketle cevaplar bulmamız gerekiyor.

İki şehrin hikâyesini birbirine bağlayan unsurlara yoğunlaşmamız gerekiyor. Batılı müdahale Kahire’de istediğini elde ettikten sonra Sisi, FETÖ’nün Mısır’daki okullarına teşekkür plaketi sunmuştu. FETÖ okullarını Batılılaşma döneminin yabancı okulları bağlamında değerlendirmek gerekir. Mısır’daki okullarda görev yapan Amerikalıların genelde istihbarat ajanı olduğu biliniyordu. 1990’ların başında Bosna, Cezayir, Irak ve Azerbaycan’ın işgali ile Türk-İslam coğrafyasında Yeni Haçlı Seferleri dönemi başlamıştı. Sovyetlerin dağılmasıyla yeni istilanın önü açıldı. Şiddetin her türü denendi ama coğrafyamız çözülmedi. Batı kazanamadı. Bu sürece ilk tepki verenin Türkiye ve Mısır olması tesadüf değildir. Arap Baharı’nda ortaya çıkan öfkenin hâlâ önemli olduğunu düşünüyorum. İstanbul ve Kahire yeni bir yükseliş döneminin öncüsü olabilecekken bağımlı yapıların harekete geçirilmesi, yapısal bir soruna işaret etmektedir. Türkiye’de liberal sol ve sağ çevreler ısrarlı bir şekilde dış güçler kavramını değerden düşürmeye çalışıyor. Bu da onları, yeni Batılı müdahale sürecinin bir parçası hâline getirir. Çünkü liberal sağ ve sol çevreler bu davranış ile belirsizleşme ve muğlaklaşmaya devamlılık kazandırmaktadırlar. Hâlbuki bizzat FETÖ ve benzer bağımlı yapılar, coğrafya genelinde dış güçler kavramına nesnel bir karşılık üretmektedir.

15 Temmuz’un farkını bu nesnel karşılıkta aramak gerekir. Sıklıkla Türkiye’de darbe geleneğinden bahsediliyor. Bu açıdan 15 Temmuz’u da darbeler tarihinin bir parçası olarak görme eğilimi güçleniyor. Hatta bunun bir sonucu olarak, başta belirtmeye çalıştığımız gibi darbe ve demokrasi karşıtlığından hareketle birtakım yorumlar gündeme gelebiliyor. Bunun doğru bir bakış açısını sunmadığını vurgulamamız gerekir. FETÖ’nün dış güçler kavramına karşılık ürettiğine dikkat çektik. Askeriyeyi de ele geçirerek bütün kurumlara ve millete, coğrafyanın geneline hükmetmek isteyen bağımlı yapının varlığına odaklandığımızda hukukçuların niçin 15 Temmuz sürecini anlamadığı ortaya çıkar. Onlar mevcut koşullardan hareketle bir analiz çerçevesi oluşturuyor. Hâlbuki mevcut koşullarla anlaşılamayacak bir bağımlı yapı örneği neredeyse bütün coğrafyaya kök salmış durumdadır.

2013’te başarılı olamadıkları için 15 Temmuz süreci başladı. FETÖ Gezi sürecinin merkezinde yer almıştı ama belirsizlik ve muğlaklaştırma ile bu gerçeğin de üstü örtüldü. 2013’ten 2016’ya kadar geçen zamanda FETÖ’nün İstanbul’u da Kahire gibi düşürmek istediğini görebilirdik. Bu bir askerî darbe hazırlığı değildi. Darbe, 15 Temmuz sürecinin sadece bir parçasıydı. Türk milleti tam da bu büyük müdahaleyi gördüğü için canı pahasına sahneye çıktı.

#15 Temmuz
#FETÖ
#Charles Dickens
#Sisi
#Mısır
#Amerika
#Bosna
#Cezayir
#Irak
#Azerbaycan
3 yıl önce
15 Temmuz ve iki şehrin hikâyesini kim yazacak?
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler