|
ABD’nin Afganistan’dan çekilmesinin yansımaları

Birleşik Arap Emirlikleri’nin üst düzey temsilcilerinin Türkiye’ye gelip Sayın Erdoğan ile görüşmesinden sonra birtakım siyasî gelişmeler oldu. Türkiye ve Mısır arasında da benzer görüşmelere tanık olduk. Gezi Parkı Kalkışması ve Mısır’da Sisi darbesinden sonra her iki ülke ile Türkiye’nin ilişkileri nerdeyse kopmuştu. İlişkilerin kopma noktasına gelmesinde Sisi darbesi en önemli etkendi. O dönemde Mısır ve Türkiye aynı anda büyük bir karmaşanın içine sürüklenmiş, Mısır’da Mursî iktidarı darbe ile devrilmişti.

Türkiye’de ve yakın coğrafyamızda 2013’ten sonraki gelişmeler oldukça sarsıcıydı. Özellikle Türkiye, neredeyse her alanda yoğun baskılara maruz kaldı. Türkiye’ye uygulanan bu baskılarda yerel uzantılar yani bağımlı yapılar doğrudan kullanıldı. BAE’nin adı da bu yapılarla birlikte anıldı. Kolonyalist dönemin eseri olan bu Körfez ülkesinin 2016’dan sonra Türkiye’ye açıkça savaş ilan ettiği de biliniyor. Çünkü Türkiye 2013’te Mısır gibi büyük karmaşaya teslim olmadı ve savunma pozisyonundan çıktı. Türkiye aynı anda PKK-YPG, DEAŞ ve FETÖ ile savaştı.

Türkiye açısından BAE, örgütlerden farksızdı. BAE de saydığımız örgütler gibi kolonyal dönemin bakiyesidir. Öyle olduğu için tabandan gelen bir düşünceyi temsil etmez. Bu ülke bir ailenin yönetiminde olmanın çok ötesinde bir anlama sahiptir. Mısır’daki darbeci yönetim de bir aile organizasyonu değildi. Bu ülkelerde güç sahibi olanların tabandan gelen bir düşünceyi ve hareketi temsil etmedikleri çok açıktır. Bu durum bağımlı yapılar için de geçerlidir. Onlar da tabanı temsil etmezler. “Seçkin zümreler” kavramını, tabandan yükselen hareketlerin ve düşüncelerin karşıtı olarak kullandığımızda ifade edilmek istenilen mana biraz daha açıklığa kavuşur. BAE ve bağımlı yapılarda söz sahibi olanları seçkinci zümreler bağlamında ele alabiliriz. Sayın Erdoğan’ın BM’de yaptığı konuşmada dile getirdiği “dünya beşten büyüktür” sözünün özellikle Arap sokaklarında karşılık bulması çok önemlidir. Bu sözden sonra tabandan gelen hareketlerle seçkin zümreler arasındaki kavga şiddetlendi.

Sayın Erdoğan’ın Türkiye’ye gelen BAE temsilcileri ile görüşmesinden sonra özellikle Batı basınında bu ülkenin Türkiye ile ideolojik farklıları konuşuldu. Bunlar Türk basınına da yansıdı. Bunlardan birinde geçen şu ifade önemlidir: “Türkiye, Müslüman Kardeşleri ve onların İslamcı müttefiklerini Tunus’tan Suriye’ye kadar destekliyor ve bu da Müslüman Kardeşleri siyasi ve güvenlik tehdidi olarak gören BAE’nin hanedan yöneticilerini endişelendiriyor.”

Metinde geçen Müslüman Kardeşler ve İslamcı kavramlarının özellikle tercih edildiği çok açıktır. Türk basınında benzer bir tercih yapılmaktadır. İdeolojik bir birliktelikten dahi bahsetmektedir. Bu yaklaşım 2013’ten sonra farklı çevreler tarafından da benimsendi. Liberal muhafazakârlar da Müslüman Kardeşler ve İslamcı kavramlarını öne çıkardı. Muhafazakâr muhalefetin yayın organlarında da İslam coğrafyası ile alakalı olarak ötekileştirici bir dilin benimsendiği açıkça görülüyor. Buna oryantalist bir dil de diyebiliriz. Onlar da demokrasi ve otoriterlik gibi bir zıtlıktan bahsetmeyi tercih ediyor. Burada BAE ve Batı kaynaklı fonları açıklayıcı bir unsur olarak gündeme getirebiliriz ve bu elbette açıklayıcı bir bilgidir. Fakat seçkin zümreler ya da kolonyal dönemin bakiyesi olan bağımlı yapılarla tabandan yükselen hareketlerin büyük kavgasının içinde olduğumuzu açık bir şekilde ifade etmek sorundayız.

BAE ve Suudî Arabistan, hiçbir zaman, Arap sokaklarını temsil edemedi. Bu iki devlet bir düşünce olarak Arap milliyetçiliği ile ilişkili değildir. Daha doğru bir ifade ile bağımlı yapıların temsil ettiği etnik ve dinî bir düşünceden bahsedemeyiz. Bu iki devletin ve bağımlı yapıların varlık sebebi kolonyalist ilişkilerdir. Bu sebeple seçkinci bir yapı olmak zorunda olduklarını düşünüyorlar ve ona göre hareket ediyorlar. Müslüman Kardeşler ve İslamcı ifadeleri gerçeği yansıtmıyor. Bu şekilde davranarak Batılı emperyalist devletlerle geliştirdikleri ilişkiye meşru bir zemin oluşturduklarını düşünüyorlar.

Hem 2013’te hem de 15 Temmuz 2016’da Erdoğan, sokaklardan aldığı destek ile hadiselerin yönünü değiştirebilmişti. Bu değişimin yakın coğrafyamız için de geçerli olduğunu görüyoruz. Erdoğan’ın sesi sokaklarda yankılandıkça otoriterlik suçlamaları artış gösterdi.

ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi önemli bir hadisedir. Bu hadisenin coğrafyamızda karşılığı olacaktır. Bunun ne kadar derinlere işleyeceğini zaman gösterecek.

#ABD
#Afganistan
#Taliban
3 years ago
ABD’nin Afganistan’dan çekilmesinin yansımaları
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi