|
Amerika, Venezuela yönetimini niçin kolayca değiştiremiyor?

Venezuela’da Amerika’nın sebep olduğu gerilim yeni darbe girişimi ile bir kez daha şiddetlendi. Amerika’nın ülkeyi yönetilemez bir hâlde getirerek mevcut yönetimin direncini kırmak istediğini söyleyebiliriz. Bu da yönetimleri değiştirmek için kullanılan özel bir uygulama gibi gözüküyor.



Türkiye de dâhil olmak üzere Amerika, yönetim değişikliği yapılmasını istediğinde askerî seçeneklere başvururdu. Bu vesile ile bazı ülkeler işgal bazı ülkeler de darbe yoluyla kontrol altına alındı. Bu, iki kutuplu dünya dengesi içinde Amerika’nın çok geniş bir manevra gücüne sahip olmasından kaynaklanıyordu. Müdahale yapılır ve kimse de ses çıkaramazdı. Bugün Venezuela örneğinde görüldüğü gibi Amerika, doğrudan müdahale yoluyla istediklerine ulaşamıyor. Bunun çok önemli bir boşluk oluşturduğunu görmemiz gerekir.

Amerika’nın kendi hegemonya sahasında doğrudan müdahale yoluyla istediklerine ulaşamamasını Venezuela örneği ile sınırlı tutmak doğru olmaz. Benzer bir durum Türkiye ve Mısır için de geçerlidir. Amerika Mısır’da hedefine ulaşmış gözükse de Sisi yönetimine karşı oluşan güçlü muhalefeti bastırmak çok da kolay olmadı. Hatta Mısır’da bütün süreçlerin tamamlandığını da söyleyemeyiz. Sisi yönetiminin zorlukla ayakta durduğu hemen görülür. Türkiye için ise durum çok daha karmaşıktır. Erdoğan’ı devirmek ve Türkiye’yi durdurmak için birbirinden farklı yollara başvurmuş olsalar da iki kutuplu dünya düzeninde olduğu gibi istediklerine ulaşamadılar. Hatta Amerika’nın her müdahalesi Türkiye’nin millîlik ekseninde seyreden değişim sürecini kuvvetlendirdi. Bu de yeni direnç alanlarının oluşmasıyla neticelendi. Çünkü müdahaleler Amerikancı unsurların mağlubiyeti ile sonuçlandıkça tasfiyeler de kaçınılmazdı. Merkez çevre mücadelesi daha çok sosyolojik bir süreçtir, hâlbuki bu dönemle birlikte değişimin hızı arttı. Aslında Amerikancı unsurlar mağlup oldukça kendilerini tasfiyeye açık hâle getirmiş oldular. Yaşadığımız değişimi salt merkez çevre mücadelesi şeklinde izah etmek çok da açıklayıcı olmayabilir.

Değişimin bu kadar hızlı yaşanması birtakım sorunlara yol açabiliyor. Bazı kesimlerin yaşanan hızlı değişim karşısında ahlakî bir tutum geliştirdikleri, kullandıkları kavramlardan anlaşılıyor. Ahlakî kavramların daha çok kullanılmaya başlanması anlamlıdır. Özellikle Türkiye’de yatırımlarını arttıran yeni basın kurumlarının da benzer bir dil geliştirmeye çalışacaklarını söyleyebiliriz. Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya, Suudî Arabistan ve BAE arasında güçlü bir ortaklıktan bahsedebiliriz. Bunların merkezinde İsrail’in yer alması şaşırtıcı değildir. Bu birlikteliğin görülmemiş yeni bir eksene tekabül etmesi ise çok şaşırtıcıdır. Suud ve BAE’nin yönlendirdiği çok güçlü bir Arap-Doğu sermayesi ile İsrail’in yönlendirdiği bir Yahudi-Hıristiyan sermayesi birlikteliği elbette şaşırtıcıdır. Bu gücün Mısır’ı esir aldığı çok açıktır.

Mısır’ı esir aldıkları gibi coğrafyanın dinamiklerinin harekete geçmemesi için ellerinden ne geliyorsa yapacaklarını tahmin etmek zor değil. Bu sebeple Türkiye’de millîlik karşısında bir eksen oluşturabilmek için evrenselci bir dilin öne çıkacağı anlaşılıyor. 2013’ten sonra yaşadığımız derin sarsıntıların kalıcı sonuçları olacak. Soğuk Savaş ya da İki Kutuplu Dünya bizim için de bitti. Birinci Dünya Savaşı öncesi şarlarının yeniden gündeme gelmesi de bu çerçevede anlam kazanır. Biz de iddialarımıza geri dönmüş oluyoruz.

Amerika’nın doğrudan müdahale yoluyla yönetimleri değiştirememesi yeni müdahale yollarının gündeme gelmesini gerektirdi. 90’ların başında komünist blok dağıldığında Türkiye gibi ülkelerin yeni döneme geçişine izin verilmedi. İktisadî baskılar o zaman da çok şiddetliydi. Türkiye kendi iç dinamiklerini harekete geçirerek büyük değişimi organize edebilecek güçteydi. Fakat uygulanan baskılar soğuk savaş döneminden çıkmamızı engelledi. 28 Şubat soğuk savaş artığı son müdahale idi.

Amerika, istediği yönetim değişikliğini doğrudan müdahale yoluyla değiştiremiyor. Venezuela ve Türkiye örnekleri bunu ispat eder. Her iki ülkenin uzun zamandır Amerika’nın yoğun baskısına maruz kaldığı da bilinen bir gerçektir. Fakat bu gerçek, Amerikan gücünün sınırları hakkında da yeni şeyler söyler. Amerika, tartışmasız bir güç olmaktan çıkmıştır. Farklı güç merkezlerinin ortaya çıkmasını önemsemek gerekir. Sarsıcı bir değişim sürecinin merkezindeyiz.

#Venezuela
#Mısır
#Amerika
5 yıl önce
Amerika, Venezuela yönetimini niçin kolayca değiştiremiyor?
Haftanın ekonomik özeti ve beklentiler
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü