|
Bağımlı yapılar neden devlet düşmanı oldular?

Devlet ile vatandaş arasındaki mesafenin açık olduğu zamanlarda dahi nihilist bakış açısı fazla kabul görmemişti. Bu, Türkiye’nin sosyolojik gerçekliği ile alakalı bir durumdur. Muhtemelen zaaf dönemlerinde yaşanan acı tecrübeler derin bir kavrayış olarak karşımıza çıkıyordu. Türkülerimiz dahi bu bakış açısını kuvvetlendirmiştir. Bu sebeple başının çaresine bakma eğilimini çok da olumsuz görmemek gerektiğini düşündüm. Bu, başkalarına karşı bir duyarsızlık ifadesi değil, bilakis kendi ayakları üzerinde durma kararlığıydı. Bunun bir sonucu olarak devlet ele geçirilmesi gerekli bir mekanizma olarak görülmedi. 1970’lerin ve 80’lerin İslamcı hareketleri ile muhafazakâr bağımlı yapılar arasında büyük farklılıklar vardı. İslamcı geleneğin, Erbakan Hoca’nın kurduğu partilerle kolaylıkla örtüşmesi bu anlamlı farklılığı göstermeye yeter.

Bahsi geçen yılları bir dönem olarak düşünebiliriz. Bu dönemde bağımlı örgütlü yapılarla örgütsüz bireylerin devlete yaklaşımında zıtlıklar vardı. Bağımlı yapılar devleti ele geçirilmesi gereken bir araç olarak görüyordu. Örgütsüz bireylerin eğilimleri tabiî süreçlere tâbiyken bağımlı yapılar disiplinli grup davranışlarının güvenli limanına demir atmıştı. Bireysel eğilimlerin serazat belirsizliğini tercih edenler kendi yaşamlarını ve fikir dünyalarını kişisel tecrübe ile sınırlandırmış oldular. Örgütlü yapılarda ise hiyerarşik bütünselliğin belirlenmiş doğruları hüküm sürdü.

Geçmişi 28 Şubat dönemi üzerinden değerlendirme alışkanlığı genel bir kabule dönüştü. Bu, oldukça sınırlı bir bakış açısına tekabül etmesi açısından sorunlu bir yaklaşımdır. İslamcılar, muhafazakârlar, dindarlar gibi belirli kategorilere işaret eden ayrışmaların 28 Şubat’tan çok önceye dayandığını bilmek gerekir. FETÖ gibi bağımlı yapılar, kendilerine ait bir gündemin dışına çıkmadılar ve diğerlerini kategorik olarak yok sayma eğilimine girdiler. Kendilerine özgü bir gündemleri vardı ve bu gündemde bireysel davranışlara ve fikirlere yer yoktu. Dolayısıyla bu yapıları ve bünyesine dâhil ettiği kişileri ancak davranışları ve faaliyetleri bağlamında ele almak gerekir. Onlar sadece belirli görüşlere tabi oldular. Bunun da fikir tarihimiz açısından bir kıymeti yoktur.

İslamcılar, dindarlar, muhafazakârlar ve cemaatler gibi oldukça farklı görüş ve davranışlara karşılık gelen olguları aynı çerçevenin içine sıkıştıramayız. Aksi takdirde bilinçli bir şekilde belirsizleşmeye yol açılır. Örneğin geçmişin İslamcıları bugün devlete kutsallık izafe ediyor, deniliyor. Bu cümle ile geçmişe göre oldukça zıt görüşlere vurgu yapılıyor. İlginç olan ise bu eleştirinin belirli grup davranışlarını yansıtmasıdır. Bireylerin görüş bakımından birtakım değişiklikler geçirmesi elbette dikkat çekicidir fakat bu da tabiî bir durumdur. Buna karşın bağımlı yapıların hiyerarşik bütünselliğine tabi olan kişilerin fikrî değişimlerinden bahsedemiyoruz. Bu şartlarda İslamcıların devleti kutsallaştırdığı yönündeki bir ifadeyi belirli bir bağlama yerleştirmemiz gerekiyor. Bunu söylemelerinin manasını ortaya çıkarmalıyız.

Bağımlı yapılar devleti ele geçirilecek bir araç olarak görmüşlerdi. Hedeflerine büyük ölçüde ulaşmışlardı. Devleti ele geçirilecek veya hâkim olunacak bir araç olarak görmeleri bize özgü bir görüş değildi. Örgüt ve birey davranışlarını bu hedefe ulaşmak için düzenlediler. Bağımlı yapıları, sömürgecilik tarihi bağlamında iktisadî ilişkilerin ortaya çıkardığı müdahale araçları olarak tarif etmek mümkündür. Bu yapılar, emperyal merkezler adına hareket etmiştir. Devleti ele geçirmek fikri de dışarıdan dayatılmıştır. Hedefe ulaşamadıklarını anlayınca ele geçirmek istedikleri devlete karşı savaş açtılar. İlgi çekici olan ise grup davranışlarının hiyerarşik bütünselliğine teslim olmamış bireylerin devletin yanında yer almasıdır.

Devletin ne olduğuna dair bir tartışma içinde olmadığımızı özellikle vurgulamak isterim. Osmanlı’nın son dönemleri de dâhil olmak üzere farklı dönemlerde devlete hâkim olan siyasetin zamana göre değişkenlik gösterdiğini söyleyebiliriz. Bunun tabiî bir neticesi olarak birtakım tartışmalardan söz edilebilir. Fakat sömürgecilik ilişkileri bağlamında ortaya çıkan bağımlı yapıların devlet karşısındaki tutumunu fikir tarihimiz içinde ele almamak gerekir. Teorik bir mesele olarak devlet üzerinde fikir beyan etmedikleri de çok açıktır.

Bir devlet olarak Türkiye’nin güçlenmesi ile teorik bir mesele olan devletin sorunlarını birbirine karıştırmamak gerekir.

#Devlet
#28 Şubat
#Türkiye
3 лет назад
Bağımlı yapılar neden devlet düşmanı oldular?
İhtiyaç kredisi
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?