Hiç unutmam. Rahmetli babamla sohbet ediyorduk… Kendisi 1907 doğumluydu. İki dünya savaşı, üç padişah, İmparatorluğun yıkılışı, Cumhuriyet’in kuruluşu, 1950’deki ‘büyük değişim’, 1960 ve 1980 başta olmak üzere çok sayıda askeri darbe, ülkenin çeşitli şehirlerindeki depremler… Onun kuşağının yaşamadığı toplumsal olay, büyük felâket kalmamıştı sanki…
Sen misin bunu diyen?!
15 Temmuz mu desem; 1999 depremi mi?..
Pandemi mi desem; e-muhtıra mı; yoksa her türden darbe mi?
İstanbul’da her an beklenen büyük depremin stresi mi?
Canların yitirildiği, Türkiye’nin büyük bedeller ödediği terör belası mı desem?
Ve nihayet, pandemiden bunalmış vaziyette nefes alacağımız anı kollarken başımıza gelen müsilaj mı?..
Bitti mi? Hayır!
Bundan 30-40 yıl önce bugünleri görüp bizleri uyaran çevre ve doğa bilimcilerini dinlememiş olmamızdan ders çıkartıp, atılması gereken adımlara dikkat çeken bilgeleri ciddiye almakla işe başlayabiliriz. Bir de olayı sahiplenecek siyasi partilere destek vermekle…