|
Cezayir’in şehitleri: Fransa’nın Kuzey Afrika’ya mesajı

Türkiye’nin Libya’nın meşru hükümeti ile birlikte hareket ederek Akdeniz’de inisiyatif üstlenmesi Kuzey Afrika’da dengeleri değiştirdi. Bu durum daha uzun yıllar tartışılacak bir siyasi süreci başlattığı gibi bölge tarihi hafızasının canlanmasına da imkan hazırladı. Türkiye-Libya Mutabakatı akabinde yazdığım yazılarda; bunun dünyaya bir meydan okuma olarak algılanacağı ve Türkiye aleyhtarı lobileri harekete geçireceğini söylemiştim.

Bugün gelinen noktada; Akdeniz ve Kuzey Afrika’da ABD-Rusya rekabeti yeni boyuta taşınırken, Fransa’nın sömürgeci psikotarih atakları da ortaya çıktı. Ancak bu sayede, bölge ülkeleri de kendilerini yeniden inşa etmeye başladı.

Fransa’nın kışkırttığı kimi AB ülkelerinin desteklediği, Mısır-Güney Kıbrıs-İsrail-Hafter eksenine karşı; Türkiye-Libya-Cezayir-Tunus-Fas ekseninin geliştiğini söylemek abartılı olmayacaktır. Bağımsızlıklarını hazmedemediği eski sömürgelerinin Türkiye ve Libya’nın yanında yer almaları, Fransa’yı çıldırttı. Bölge politikalarında İngiltere ve İtalya ile fikir ayrılığına düşmesi ise Macron’un en büyük karabasanı oldu.

Fransızların işgal yıllarında öldürüp sonra bir maharet gibi kafataslarını Paris’te sergilediği Cezayir şehitlerinin iadesi konusunda uzun zamandır süren pazarlığın birden tamamlanması tesadüfi değildir. 170 yıl önce işlediği suçların delili olan 24 şehidin kafatasını Cezayir’e iade eden Fransa, iki mesaj vermektedir. Birinci mesajında, tarihte irtikap ettiği ve hafızalarda yerini almış suçlarından ötürü, üstü örtülü bir özürle, Kuzey Afrika’da yeni bir sahife açmak istediğini söylemektedir. İkinci mesajında ise, şehitlerin kafatasları üzerinden kendi zulmünü, haksızlığını ve sömürge ahlâkını hatırlatmaktadır. Aba altından sopa gösterip, gerekirse yeniden aynı yöntemlere başvurabileceği imasıyla Cezayir’i ve diğer bölge ülkelerini tehdit etmektedir.

On altı yıl süren iade pazarlıklarının birden tamamlanmasının başka bir izahı yoktur. Bu sonuç, sadece 24 şehidin kafatasının iadesinden ibaret değildir. Cezayir için büyük bir başarıdır, geleceklerine yakılan bir meşaledir. Hatta sömürgecileriyle hesaplaşmak için bir başlangıçtır. Fransa’nın bunun farkında olmaması ve Cezayirli tarihçi Hasan ez-Zuaydî’nin dediği gibi; “bu olayın Cezayirlilerin tarihi hafızasını canlandıracağını” bilmemesi, mümkün değildir. Buna rağmen, Fransa’nın bu riski göze alması, bir taraftan sömürgeci aklının devam ettiğini, diğer taraftan da tarihin yeni mecrasından korktuğunu göstermektedir. Ancak korkunun ecele faydası yoktur. 24 şehidin kafatası, er ya da geç katledilen bir milyonu aşkın insanın da hesabını sorduracaktır.

Sömürgeciler, Kuzey Afrika tarihini yazdırırken kendi suçlarını örtüp zulümlerine aracı olanları kurtarıcı gibi göstermiş olsalar da bu siyaset tutmamıştır. Fransa’nın ve diğerlerinin hesap edemediği şey budur. Kendi varlıklarını dört yüz yıllık Osmanlı tarihi ile mukayese etmektedirler. Oysa arada büyük fark vardır. Oruç ve Hızır Reis aynı zamanda Cezayirlilerin kahramanıdır. Burdurlu Hamdan Hoca, hafızalarda Cezayir’in en son müdafii olarak yer almıştır. Buna karşılık Fransız generalleri Bourmond, Clauze ve Duc de Ravigo Cezayir’deki zulümleri ile hatırlanmaktadır.

Libya’da destanları hâlâ okunan Türk kahramanlarının bıraktıkları olumlu izlerin yanında; İtalyanların faşist generali Radolfo Graziani’nin, büyük mücahit Ömer el Muhtar’ı idam ettiği sahneler hafızalara kazınmıştır. Fas’ta, İspanyol Fernandes Silvestr ile Fransız Hubert Lyautey’in halka karşı irtikâp ettiği suçlar hâlâ nefretle anılmaktadır. Fas Milli Mücadelesinin organizasyonunda sessiz sedasız yer alan Trabzonlu Ahmet Bedevi (Kuran) ile Yanyalı Tahir beyler ise hâlâ hayırla yâd edilmektedir.

İşte Fransa’nın ve Macron’un anlayamadığı şey budur. Adı geçen son kahramanların hikâyesini başka bir yazıya bırakalım. Daha önce yazılarımda tanıttığım Hamdan Hoca’nın Fransızlara söylediklerini hatırlatarak yazıyı bitirelim. O, kendine ve halka zulmeden Fransızlara, Cezayir’deki Osmanlı idaresinin “adalet ve insaf “ ile yürütüldüğünü anlatırken şöyle diyordu:

“Akıllara tesir edildiğinde zorunlu olarak bedenler de ona tabi olur. Gerçek fetih nedir ki? Gerçek fetih, bedenleri değil, kalpleri fethetmektir.”

#Fransa
#Cezayir
#İşgal
#Sömürge
4 yıl önce
Cezayir’in şehitleri: Fransa’nın Kuzey Afrika’ya mesajı
Bize gelen, bizimle giden
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!