|
Cumhurbaşkanımız, Nur Vergin, Muallim Naci ve Yavuz Bahadıroğlu

Ses getiren konuşmalarıyla, kalıcı icraatlarıyla, cesaretiyle halkımızın büyük ilgisine mazhar olan Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, eski cumhurbaşkanlarından hemen hiç birinin yapmadığı işlere imza atıyor. Mesela bunca yoğun programının arasında yüce Türk milletinin yetiştirdiği ilim adamlarının, gerçek sanatçıların ve benzeri şahsiyetlerin cenaze merasimlerine katılıyor. Onların tabutlarını taşıyor, namazları kılındıktan sonra musalla başında konuşmalar yapıyor. Böylece gönüllerde taht kurmayı sürdürüyor.

En son Prof. Dr. Nur Vergin’in Merkez Efendi Camii’nde kılınan cenaze namazına da katıldı ve merhumenin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde kendisine fahri danışmanlık hizmeti verdiğini dile getirdikten sonra şunları söyledi: “Kendisinden bu noktada hizmetler aldım. Hocamızın bir özelliği vardı. Siyasetle sosyolojiyi gerçekten çok iyi örtüştüren bir insandı. Şu ifadesini hiç unutamıyorum: ‘Herhalde benden daha iyi beyaz Türk kimse olmaz’ derdi, ama hiçbir zaman da beyaz Türklüğün savaşını vermezdi. ‘Laikim ama laikçi değilim’ derdi. Bunlar tabii, büyük önem arz eden ifadelerdi.

Çünkü toplumun âdeta bunlar, kesiştiği noktalardı ve bu noktalarda Nur Vergin Hocamız hakikaten kelimeleri, cümleleri yerli yerine oturtan bir hocamızdı. Ben kendilerine Allah’tan rahmet diliyorum ve Rabbim taksiratını hasenata tebdil etsin diyorum. İnşallah mekânı cennet olsun diyorum. Tabii Nur Hocamızın iyi komşuları var. Bir tarafta Merkez Efendi, bir diğer tarafta Mehmet Şevket Eygi ağabeyimiz. Dünyada iyi komşu aranması çok çok önemli ama âhirette de iyi komşular büyük önem arz ediyor.”

Cumhurbaşkanımız güzel söylüyor. Ben de diyorum ki, Merkez Efendi haziresi ve kabristanı sinesinde barındırdığı “büyük insanlar” itibariyle tam bir cennet bahçesini andırıyor. Başta Sünbül Efendi’nin halifesi olmak üzere, Ahmed Avni Konuk, İsmail Saib Sencer, İbnülemin Mahmud Kemal İnal, Mükrimin Halil Yınanç, Mehmed Ârif Efendi, Tanburi Cemil, Ekrem Hakkı Ayverdi, Kenan Rıfai, Sâmiha Ayverdi gibi pırlanta isimler bu tarihi mezarlığı gülistana çeviriyor. Bilmem ki böyle güzel bir mekân bize de nasip olur mu?

Efendim ben, Nur Hoca’nın vefat ettiğini Cemil Meriç üstadımızın başının tacı Ümid Meriç Hanım’ın telefonuma gönderdiği mesajla öğrendim. Gazetelerdeki haberlerde 80 yaşındaki Nur Hanım’ın yalnız yaşadığı, kimsesinin olmadığı, Etiler’deki evinin kapısının çilingirle açıldığı ve cesediyle karşılaşıldığı belirtiliyordu. Hâlbuki bir kardeşi varmış. Emine Yasemin Conker isimli bu kardeşinin, Ahmet Hakan’a gönderdiği açıklama yazısından Nur Hanım’ın 17 Ocak Pazar gecesini 18 Ocak (2021) Pazartesi sabahına bağlayan gece uykusunda Hakk’ın rahmetine kavuştuğunu öğreniyoruz. Bu vesileyle kendisine bir kere daha Allah’tan rahmet niyaz ediyorum.

Uykuda gelen ölüm deyince Muallim Naci’yi hatırladım. Bu büyük şairimiz, 1893 yılının Ramazan ayında, kayınpederi Ahmet Mithat Efendi’nin Beykoz’daki çiftliğinde rahatsızlanır. Kalp sancılarını o kadar önemsemez ama acılar gittikçe çoğalmaya başlar. Mübarek ayın yirmi dördünde iyice sancılanır. Ölüm korkusuyla karşı karşıya gelen hanımı gözyaşlarını tutamaz. Naci, kadıncağızı teselli eder ve “Her nefis ölümü tadacaktır” âyetini okuduktan sonra “Müslüman, ölümden korkmayacak kadar imanı kuvvetli olan kimsedir!” der. Ertesi gün ikindiye doğru odasına çıkar ve uykuya yatar. Akşamleyin kayınpederi iftara çağırmak için kızını yukarı kata gönderir. İçeri giren kadıncağız canhıraş bir feryat koparır. Naci, ruhunu teslim etmiştir. Ve doktorların verdiği rapordan anlaşıldığına göre uyku sırasında kalbi durmuştur.

Sultan Abdülhamid Han’ın emri üzerine, 44 yaşında ebediyetin kapısını çalan Muallim Naci için büyük bir cenaze merasimi hazırlanır. Ayasofya Camii’nde kılan cenaze namazından sonra Divanyolu’ndaki Sultan İkinci Mahmud Türbesi’ne gömülür. Kabri, hazireye girilince sağ köşededir. Mezar taşında görülen şu iki mısra kendisinindir:

Hakperestim arz-ı ihlâs ettiğim dergâh bir

Bir nefes Tevhid’den ayrılmadım Allah bir.

Yeri gelmişken böyle hazin ölümlerden bir örnek daha vermek istiyorum. İbnülemin gibi bir ayaklı kütüphanenin bile referans aldığı meçhul bir kitabiyat bilginimiz vardır ki, adı Nurullah Pertev Bey’dir. Haseki taraflarında oturduğu söylenen, ancak evi kimse tarafından bilinmeyen Nurullah Pertev Bey, kış mevsiminden pek hoşlanmıyordu. Ne gariptir ki kendisi de böyle soğuk bir mevsimde vefat etti. Ölümü dahi tam bir bilinmezlik içindedir. Günlerdir sobanın borusundan duman çıkmadığını, penceresinin perdelerinin açılmadığını gören komşuları şüphelenip durumu karakola bildiriyorlar. Görevliler eve girince hazin bir manzarayla karşılaşıyorlar.

Büyük kitap âşığı Nurullah Bey, sobasının yanında, bir kolu başının altında, ruhunu teslim etmiştir. Duvarda koparılmayan son takvim yaprağı 7 Şubat 1956 tarihini göstermektedir. Ne garip bir tesadüftür ki, 7 Şubat 1896’da doğan Nurullah Pertev Bey, yine 7 Şubat 1956’da hayata veda etti. Yalnız yaşayan bu ilim adamının Silivrikapı’daki mezarını da, birkaç dostundan başka kimse bilmiyor. Allah, hepimize “güzel ölüm” nasip etsin.

Bu arada geçen cuma günü Eyüp Sultan Camii’nden ebediyete uğurladığımız aziz dostum Yavuz Bahadıroğlu’na da Allah’tan rahmet niyaz ediyor, mekânı cennet olsun diyor, ailesine sabr-ı cemil diliyorum. Cumhurbaşkanımız vefasını gösterip Bahadıroğlu’nun cenaze namazına da katıldı.

#Yavuz Bahadıroğlu
#Nur Vergin
#Muallim Naci
3 yıl önce
Cumhurbaşkanımız, Nur Vergin, Muallim Naci ve Yavuz Bahadıroğlu
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset