|
Diyarbakır

Yaklaşık 24 saate yakın bir misafirliğim oldu Diyarbakır’a...

24 Ocak akşamından 25 Ocak akşamına yakın saatler arası...



Gençlik ve Spor Bakanlığının İl Müdürlükleri marifetiyle düzenlediği ‘Tematik Kış Kampları’ etkinliklerinden Edebiyat Kampı programına katıldım. Benden önce aynı kampta Sadık Yalsızuçanlar ile Ali Ural ağırlanmış...

Adı geçen kampta bu yıl Edebiyat Kampı’ndan başka: Mühendislik Kampı, Değerler Kampı, Hukuk Kampı, İletişim Kampı, İnsan ve Toplum Kampı, Tarih ve Medeniyet Kampı, Türk İslam Sanatları Kampı, Sinema Kampı, Spor ve Sağlıklı Yaşam Kampı, Uluslararası İlişkiler Kampı adı altında çeşitli etkinlikler düzenlenmiş. Yarıyıl tatilinde de hız kesmeden öğrenciler için çalışmayı sürdüren program çerçevesinde 12 farklı ilde 2.000 gencin katılım sağlanmış. Bu yıl dördüncüsü düzenlenen ve KYK Yurtlarda barınan gençlerin serbest zamanlarını değerlendirmek; bedensel, zihinsel ve kültürel yönden gelişimlerine katkıda bulunmak amacıyla gençlerin ilgi ve yetenekleri doğrultusunda düzenlenen kamplar 5 gün boyunca sürdürüldü.

Gönüllülük esasına göre bu programa katılan öğrenciler bizim katıldığımız seansta ateş gibiydiler. Her biri eksilmeyen bir dikkatle sohbeti izledi. Sorularıyla sohbet esnasında aklımıza gelmeyen konularda ayrıntı vermemizi sağladı. Konumuz bizim okuma serüvenimizle başladı ve okumanın anlamına kadar uzanan geniş bir yelpazeyi kapsadı.

Anlatmaya başladığımda, ben de elimdeki notlarıma sadık kalamadım ve ilkokuldan başlayarak bu günümüze kadar süren okuma etkinliğimizi ana hatlarıyla çizmeye çaba gösterdim. Bir “şeyi” okumanın ona anlam yüklemek olduğunu, okuma girişiminde bulunan okurun bu bilinçle okuduğu takdirde metinle kendisi arasında bir etkileşim kurabilmenin yolunu açabileceğini ifadeye çalıştım. Ülkemizde, bazı önyargılardan farklı olarak kitap basımının azımsanacak bir düzeyde olmadığını, bilakis eldeki rakamlara bakıldığında yıllık kitap basımı açısından Türkiye’nin ilk 6. sırada yer aldığını görebileceğimizi belirttim. Üstelik “bilinçli okur” bakımından da belki en önlerde yer aldığımız tahmininde bulundum. Bu tahminim ABD’deki, AB ülkelerindeki farklı maksatlarla yaptığım geziler esnasında edindiğim kişisel izlenimlerime dayanıyordu...

Vaktimizin kısıtlı olması dolayısıyla yazık ki kitap imzalamaya geniş bir süre ayırmamıza fırsat kalmadı. Gene de uzatılan her kitabı imzalamaktan geri durmadım.

Ben, asıl, Diyarbakır’dan bahsetmek istiyordum. Diyarbakır’ı başka programlar münasebetiyle de ziyaret etme fırsatını yakalamıştım. Ama önceki ziyaretlerimde şehircilik açısından bakımsız bir Diyarbakır ile karşılaşmak beni üzmüştü. Caddelerde, sokaklarda çöp yığınları görmek, uçuşan kâğıt parçalarına tanıklık etmek yaralayıcı bir manzara sergiliyordu.

Bu defa, gece vakti indiğimiz Diyarbakır hava alanında kalacağımız otele kadar pırıl pırıl bir Diyarbakır içimize ferahlık serpti. Programımız dışında çok kısa da olsa şehir içi gezimizde harika bir şehircilik tablosuyla karşılaşmaktan hayranlığımız duyduğumuz şaşkınlığı aştı...

Orada, bir yerel televizyonun uzattığı mikrofonda da belirttiğim gibi Diyarbakır demek benim için Dîvan şairi Hâmî-i Âmidî (1679-1747) demektir. Süleyman Nazif demektir... Diyarbakır Cahit Sıtkı demektir, Ahmet Arif, Sezai Karakoç demektir... Ve elbette Diyarbakırlı Celal Güzelses ve daha nice güzel sesler demektir...

Diyarbakır bu isimlerinin değerini biliyor. Her biri için müze kurulmuş. Bir Bulvara Sezai Karakoç adı verilmiş...

Oradan gönenerek ayrıldım. Programa ev sahipliği yapanlara, alandaki hizmetleri aksamadan yerine getiren Rukiye Madak ve Rahmi Madak çiftine teşekkürlerimi sunuyorum...

#Diyarbakır
#Tematik Kış Kampları
#Sadık Yalsızuçanlar
#Ali Ural
#Rukiye Madak
#Rahmi Madak
5 yıl önce
Diyarbakır
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü
‘Korkuluk’…