|
Dünya bu musibetin altından nasıl kalkacak?

Japonya’ya gittiğimde Tokyo sokaklarında maskeyle dolaşan insanlar görmüştüm.

Öyle az buz da değil.

Kalabalıkların arasında tek tek sayılamayacak kadar sayıları çoktu.

Şaşırmıştık tabi.

“Neden maskeyle dolaşıyorlar”
diye sorduğumda,
‘muhayyel’
bir önlemden söz edilmişti.

Bir içgüdü idi insanları maskeyle dolaşmaya zorlayan.

Herhangi bir uyarı ya da maske takmanın faydalı olacağını ifade eden bir açıklama söz konusu olmadığı halde, yaşadıkları şehrin kirlenmiş olabileceğini düşünerek böyle bir yol tutturmuşlardı.

Normal haliyle bile disiplin duygusu zayıf insanların yaşaması zor olan şehirlerde, Tokyo’da, Paris’te, Londra’da, Berlin’de, en ufak şeyden nem kapan insanların arasında olmak bugünlerde kâbustan farksız olmalı.

Birkaç yıl önce Amerika’da bir takım zengin insanların nükleer savaş çıkarsa diye kendilerine binlerce tonluk beton sığınak yaptırdıklarına dair haberleri okumuşsunuzdur.

Muhtemelen şimdiden kendilerini tecrit etmişlerdir.

Aslında her şey psikolojinin bozulmasıyla başlıyor.

Bireysel psikolojiler toplumsal psikolojilere evriliyor. Toplumsal psikolojiler siyasetçilerin, ülkeleri yönetenlerin halet-i ruhiyesini bozuyor.

Sonra herkes birden açık hava tımarhanesinde buluyor kendisini.

Almanya’daki bir arkadaşım demişti:

Dünyada Almanlar kadar kötümser bir topluluk yoktur diye.

Hayattaki her şeye
‘en kötü senaryodan’
başlayarak bakılınca, Şansölye Merkel’in
“Nüfusumuzun yüzde 60 ila 70’i Koronavirüse yakalanabilir”
açıklaması karşımıza çıkıyor.

İngiltere Başbakanı Boris Johnson, daha kötüsünü yaptı.

‘’Bu bir nesil için en kötü krizdir. Bazı insanlar bunu mevsimsel griple karşılaştırıyor ama ne yazık ki bu doğru değil. Bu hastalık Koronavirüs, bilinenden çok daha tehlikeli ve daha da yayılacak. Çok daha fazla aile sevdiklerini zamanından önce kaybedecek’’
dedi.
Lidya Kralı Kroisos,
“Barış zamanlarında oğullar babalarını, savaş zamanlarında ise babalar oğullarını gömer”
demiş.
İngiliz Başbakanın sözlerini buna uyarlarsak,
“Barış zamanlarında oğullar babalarını, salgın zamanlarında babalar oğullarını gömer”
dememiz gerekecek.
TEDBİRLİ OLMAKLA PANİĞE KAPILMAK ARASINDA KALAN İNCE ÇİZGİ

Toplumları en kötü senaryoya hazır tutmak için yapıldığı besbelli olan bu türden açıklamalar ne kadar doğru olabilir acaba?

Önlem almaya zorlayıcı yönde mi sonuçlar verir, yoksa panik havasını artırıp işin içinden daha bir çıkılmaz hale gelmesine mi yol açar?

Herkesin kendine özgü bir yoğurt yiyiş tarzı olabilir.

Ama ben her durumda bizim yetkililerin yoğurt yiyiş tarzını çok daha dengeli ve çok daha ortalama psikolojiye uygun buluyorum.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ve ekibinin koronavirüsle ilgili herkesten önce uyanıp işini dört dörtlük yaptığını bugün daha iyi anlıyoruz.

Salgının ciddiyetini en başta fark edip, bilim adamlarından oluşan kurulla en geniş istişare kanalını kullanması, gerektiğinde radikal önlemlerden kaçınmadan salgının Türkiye topraklarına ulaşmasını mümkün olduğunca geciktirmesi.

Böyle zamanlarda sadece alınan kararlar, takınılan tutumlar değil, topluma hitaben söylenen sözlerin dengesi de çok önemlidir.

Yapılan açıklamalarda bu dengenin de ustaca sağlandığını görüyoruz.

İyi bir iletişim stratejisinden söz ediyorum aslında.

Örneğin, virüsün Türkiye’ye ulaştığı bilgisinin, alışık olmadığımız bir saatte (00.30’da) programlanan basın toplantısıyla duyurulması, salgın tehlikesinin ne kadar ciddiye alındığının bir işaretiydi.

Bakan Koca’nın haberi
“Üzücü ama korkutucu bir olmayan bir haber”
olarak duyurmasını, tedbirli olmakla paniğe kapılmamak arasındaki ince dengeye yaslanan bir tutum olarak görmek doğru olacaktır.
Korona ışın hızıyla dünya turuna çıkmışken,
“Bize de geldi de saklanıyor mu”
diye düşünenler ya da bilinçli bir şekilde buna oynayanlar karşısında Sağlık Bakanlığı’nın aldığı tutumu da not etmek isterim.

Bakan Koca, ilk vakayı duyurduğu gecenin gündüzünde, virüsün Türkiye’ye ulaşmasının çok yüksek ihtimal olduğunu dile getirmişti.

“Bilgi saklama gibi bir niyet”
olmadığını ikna edici bir şekilde ortaya koyarak.

Devamında virüs kapan hastanın hangi ilde olduğunun açıklanmamasını yine akıllıca bir iletişim stratejisinin ürünü olarak düşünmeli.

İtalya’da koronavirüsün hangi şehirlerde ortaya çıktığının duyurulmasının virüsün önlenmesine değil, daha da yayılmasına etki ettiği söyleniyor.

Kriz yönetimi ince ince her konu üzerinde tartışılarak, ortak akıl işletilerek, ortak kararlar alınarak doğru zamanda doğru yaklaşımlarla başarılı bir şekilde yönetilebilir.

Ümit edelim, dünyanın dengesini bozan nerede duracağı da ancak tahminlerle kestirilebilen bu salgın ülkemizi
‘teğet’
geçsin.
Ümit edelim, Merkel’in, Johnson’un
‘felaket tellallığı’
yorumlarına da kapıyı açık bırakan tutumları kendi ülkelerinde de daha ileri boyutlara ulaşmasın.
#İtalya
#Koronavirüs
#Lidya
#Angela Merkel
#Boris Johnson
4 yıl önce
Dünya bu musibetin altından nasıl kalkacak?
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler