|
Fitne karıncasını kanatlandırmak

Hükmî bir şahsiyet olan devletin işleyişi, kendi hakikatine tabidir ki, bu hakikat gerçek bir şahsiyetin hâl ve gidişatıyla aynılık değil ama büyükler benzerlikler taşır.

Geçmişteki devletlerin ve onları yöneten ümmetlerin varlık ve yokluk ilişkilerinden hareketle, devletlerin de insanlar gibi doğduklarını, yaşadıklarını ve öldüklerini söylediğimiz gibi, bu düzeylerin düz bir hatta seyretmediğini, çıkışlara ve inişlere, huzura ve endişeye, sükûna ve kargaşaya, ittihada ve ifsada... göre seyrettiğini de, onlardan edindiğimiz tecrübeler eşliğinde söylüyoruz.

Yine bu kanaat ve tecrübeler sayesinde tabi olduğumuz devletteki işleyişe mahsus özel okumalar, değerlendirmeler yaparak, onun ömrünü uzatmaya, huzurunu ve istikrarını temin etmeye çalışıyoruz.

Devletlerin de insanlar gibi ölümlü olduğunu bilmemize rağmen, nefsimizin tezahürlerinden olan mülk edinme, iktidar olma, yönetme duygularının taşıyıcıları olarak, halkı olduğumuz devletin sürekliliğini sağlamaya canla başla çalışıyoruz.

Çünkü devlete gelebilecek bir zararın, halkını doğrudan içine aldığını ve onların zilletine mal olduğunu mezkur tecrübeler eşliğinde yakîn bir bilgi olarak biliyoruz.

Bu yüzdendir ki, devlete zarar vereceğine inandığımız işleri kötü olarak nitelerken, buna taraf olan, katkı sağlayan şahısları da fitnecilik yapmakla, ihanet etmekle suçluyoruz.

Konu Türkiye olunca, bu zikrettiğimiz hususların çok özel bir hassasiyete tabi olarak nasıl bir kırılganlığa sahip olduğunu ise ayrıca konuşmamıza gerek yok. Çünkü görünen köy kılavuz istemez. Cihana hükmeden bir imparatorluğun bakiyesi olarak Türkiye’den başka bir Türkiye yok! Geçmişte emanetimiz altında bulunan Mezopotamya’daki, Türkistan diyarındaki, Balkanlar’daki, Afrika’daki... halkların zora düştüklerinde yöneldikleri bir Türkiye var ama Türk toplumunun yöneleceği ikinci bir Türkiye daha yok!

İşte bu nedenle, devlet hayatının yukarıda zikrettiğimiz şekilde çıkışlarla ve inişlerle sürdüğünü müdrik olarak, her durum ve her şartta Türkiye’ye sahip çıkmayı görev biliyoruz.

Son günlerde ekonomi planında yaşanan sıkıntıları da bu minvalde okumamız ve anlamamız gerekiyor.

Son tahlilde, başımızda kendi canımızdan, kanımızdan, inancımızdan... olan Recep Tayyip Erdoğan’ın bulunmasının verdiği güvenle, yaşanan olumsuzlukların, geçişteki onca örnekleri gibi yine telafi edileceğine, her inişin bir çıkışa gebe olması nedeniyle, ekonomik durumun da yine geçmişte olduğu gibi rayına konulacağına inanıyoruz.

Ama biliyoruz ki, bizim bu inanışımız, mezkur değişmeleri kendi iktidarları için en uygun fırsat olarak görenler tarafından, -özde bizimle aynı inancı taşımalarına rağmen- bir toplumsal çatışmaya dönüştürülmek de isteniyor.

Devletin ve milletin geleceğini iktidar hırsıyla karartmanın, Erdoğan’a karşı beslenen kin yüzünden darboğaza sokmanın psikolojisi elbette sadece muhalif olmaktan kaynaklanmıyor.

Bu psikolojiyi besleyen, hatta doğrudan tahrik eden, kendi maksatları için maşa olarak kullanan haricî etkilerin de, onlarca problemle, tehlikeyle sınanarak bugünlere gelen bir millet olarak farkındayız.

Nitekim iktidar olma hırsıyla kuduranların, şuncacık problemde teyakkuza geçmeleri, halkta olağanüstü bir durum vehmini yerleştirmek için birbirlerine koşmaları; sokak olaylarında, insan kıyımında mahir olanlarının fitne ve şer karıncasını kanatlandırmaya çalışmaları, farkında olduğumuz, olmayanlarımızın da farkında olmaya mecbur bulundukları bir durumdur.

6-8 Ekim yani Kobani olaylarını hatırlayalım:

İŞİD’in Kobani’yi kuşatma girişimine karşı, devletin, YPG militanlarına Türkiye üzerinden silah sevkiyatı yapılmasına izin vermemesi gerekçe gösterilerek 35 il ve 96 ilçede başlatılıp, 37 kişinin hayatını kaybetmesi ve 761 kişinin yaralanmasıyla, kamu binalarının birçoğunun tahrip edilmesi ve yüzlerce ev ve iş yerinin yağmalanmasıyla sonuçlanan terör eylemleri...

Bu eylemlerin kimler tarafından planlandığı ve başlatıldığı yargı tarafından halen inceleniyor. Bu soruşturma kapsamında tutuklanan birinin, son durumla ilgili yaptığı şu çağrı, ilgili konudaki rolünü de aynıyla ifşa etmiş olmuyor mu?

“Hiç değilse Meclis’te temsil edilen muhalefet partilerinin genel başkanlarının, ortak bir basın toplantısıyla hükümeti istifaya çağırmalarının ve yedi bölgede yedi ortak miting yaparak halkla birlikte derhal seçim istemelerinin önünde bir engel mi var? Bugün değilse ne zaman?”

Dikkat çekmek istediğimiz husus son tahlilde budur.

Devletin sorunlar yaşaması ayrı şeydir, ona ihanet etmek ayrı şey!

#Türkiye
#Mezopotamya
#Türkistan
#İŞİD
2 yıl önce
Fitne karıncasını kanatlandırmak
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti