|
Güvenilen bir dünya oluşturmak için ne yapabiliriz?

Bu bir giriş yazısı olacak, ardından ahlaklı insanlara bir teklifte bulunacağım. Teklifimi en sonunda açıklayacağım ve size hayalimdeki zor ama mümkün bir dünya için bir girişimden söz edeceğim.

Sanırım Müslümanların şu andaki hal-i pürmelali insan ve İslam diye bir derdi olan herkesi üzmekte ve derin derin düşündürmektedir. Her zaman söylüyoruz, eğer Müslümanların imrenilen bir tarihi geçmişleri olmasaydı şu andaki halimize bakarak kimse İslam’ın iyi ve insani bir din olduğunu iddia edemezdi. Dünyayı ıslah ve her iki dünyanın mutluluğunu temin için gelen mükemmel bir ilahi nizam olduğuna inanamazdı. Allah’tan ki, tarih olanları kaydetmiş. Yine de Müslümanların bunca perişanlığına rağmen İslam’ın; bilimin, teknolojinin, ‘ileri ülkelerin’ merkezlerinde bile yükseliyor olması onun böyle bir nizam olduğunu ispata yeter ama bizim Allah’ın istediği gibi kullar olmadığımız da açıktır. O halde keramet Müslümanlarda değil, İslam’ın fıtrat dini oluşundadır.

Genel olarak yaşadığımız ahlak fecaatinin farkında bile değiliz.

Satın aldığımız hemen hiçbir gıda maddesi hilesiz değil. Süte çamaşır suyu katıyorlar. Ürünün raf ömrü uzasın diye konan hiçbir katkı maddesi bundan daha az zararlı değil. Ne yediğimizi bilmiyoruz. Organik deyip bize hormonlu ve GDO’lu ürünler satıyorlar. En azından pazarlarda satılan ürünlerle ilgili, satanların söyledikleri hiçbir özelliğe güvenilmez. Ödemelerde, ürün teslim ve tesellümünde dürüst olanımız çok az. Bazılarımız çok saf olduğumuz için söylenenlere inanıyoruz, ya da başka çaremiz kalmadığı ve buna inanmaya mecbur olduğumuz için inanır gibi yapıyoruz. Çareyi bu ahlaksızlıklara mecburen alışmakta buluyoruz.

Batı bu sorunu rasyonalite ile halletmiş. Ama bu da hikmete dayalı akıl değil, dünyevi hesabilik ya da kurnazlık. Söylediğinin olduğu gibi çıkması halinde ancak güvenilip iş yapabileceğini ve daha çok para kazanacağını bilme zekâsı. Ama bu bile bizim sahtekârlıklarımızdan çok daha iyi. Hiç olmazsa dünyalarını güven içinde yaşıyorlar. Hukuki düzenlemeler de bunu destekliyor ve kolaylaştırıyor.

2019’da bir ‘İslamilik Endeksi’ yayımlanmıştı. Kurân-ı Kerim’de ve Resulüllah’ın (sa) Sünneti’ndeki emir ve yasakların uygulanıyor olması açısından mevcut dünya devletlerine bakacak olursak hangisi daha Müslümanca yaşıyor diye araştırmışlar. Çıkan sonuç bizim için utanç verici: İlk kırk dörtte hiçbir İslam ülkesi yok. Yeni Zelanda birinci, Türkiye doksan beşinci sırada. Kırk yıl önce ‘İslam’da Sosyal Güvenlik’ adlı doktoramı hazırlarken, İslam’ın öngördüğü sosyal güvenlik sistemine en yakın ülkenin Yeni Zelanda olduğunu o zamandan tespit etmiştim.

Bu tür araştırma ve istatistiklerde ideolojik ve siyasi manipülasyonlar her zaman olabilir. Ama bize bir fikir verdikleri de kesindir. Ayrıca o endekste ekonomi, hukuk, insan hakları, siyasi haklar ve uluslararası ilişkiler esas alınmış. Mesela haramın her türlüsünden kaçınma; içki, zina, mahremiyet gibi temel konulara bakılmamış. Dolayısıyla bize tam isabetli bir sonuç vermesi mümkün değil ama bundan yine araştırma alanları için de olsa bir şeyler çıkarabiliriz.

İslam’da toplumu düzenleyici olarak hukuk, ahlak ve akıl üçgeninde esas olanın ahlak olduğunu biliyoruz. Diğerleri bizde onu sağlamak için vardır ve sağladıkları ölçüde değerlidir. Peygamberlerin geliş gayesi ‘güzel ahlakı’ tam olarak yaşayıp insanları buna göre eğitmektir.

Ahlakın da benim şu yaşıma kadar anladığım en önemli ilkesi özünde ve sözünde dürüst olmaktır, emin olmaktır, güvenmek ve güvenilmektir. Bunların hepsine birden ‘emanet’ diyebiliriz. Önce kulun el-Emîn olana güvenmesi, sonra da ona herkesin güvenmesi. Güvenen ve güvenilen insana bunun için ‘mümin’ denmiştir. Böyle olan insan güvendiğine teslim olur, böylece ikinci adını almaya hak kazanır; Müslüman. Mümin ve Müslüman budur. Efendimiz’in şerefli sözleriyle, ‘mümin insanların zarar görmeyeceklerinden emin oldukları kişidir’, ‘müslim de elinden ve dilinden selamette oldukları kişidir’.

Güvenilir olmadan hukuk da uygulanamaz. Her şeyden önce birbirlerine güvenmeyen karıkocadan oluşan bir aile, huzur yuvası haline gelmez. Olamayınca böyle bir birliktelik de aile olmaz, yuva olmaz. Ailesi huzurlu olmayan bir toplum da huzurlu olmaz. Hukuk ve ekonomi de yine ancak bu güvenle rayına oturur. Her alanda insanların yapabildiklerine ilave olarak Allah’ın ek katkısı olan bereket de kulun güvenen ve güvenilen bir mümin olmasına bağlıdır.

Bu birinci giriş olsun.

#Dünya
#İslam
#Müslüman
#İnsan
3 yıl önce
Güvenilen bir dünya oluşturmak için ne yapabiliriz?
89. yılında hâlâ Nutuk’taki hataları konuşamıyoruz
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?