|
Hal-i pür-melalimiz ve gemiyi delenler?

Bu fakiri okuyanlar bugün Müslümanların temel problemlerinin ve geri kalma sebeplerinin önde gelenlerinden birinin fırkacılık, mezhepçilik ve bu yollarla bölünüp enerjilerini tüketmek, birbirlerini yıpratmak, alt etmek ve ötekinin üzerine basarak yükselmeye çalışmak olduğuna sıkça temas ettiğimi bilirler.

Birer mektep ve meşrep olarak belli bir üstadın etrafında bulunmak, onu diğerlerinden çok sevmek, bilgisini ondan almak anlamında mektepleşmeler ise tabiidir, fıtridir ve bir ölçüde zorunludur.
Mektebe bilgisini aldığı kaynak olarak meşrep de denebilir.
Ama bunun fırkacılık ve mezhepçiliğe dönüşmemesi için ulü’l-emr ya da onu temsil eden ‘ümmetin uleması’ duruma vaziyet etmelidir.

Ümmetin ulemasının her biri de bir meşrepten geliyor olabilir ama onun hakikat ölçüsü artık meşrebinin söyledikleri değil, İslam’ın şer’i delil saydığı bilgilerdir. Böyle olamayan ulemanın ümmetin uleması olamayacağına da bu sütunlarda çokça vurgu yapmışızdır. Böyle olmayan bir alim ancak fırkasının alimi olabilir ve o kendi grubunda mektep odasındaki bir belletmen gibi görev yapabilir, belki buna da ihtiyaç vardır ama ümmetin oluşmasına doğrudan katkı sağlayamaz.

Parçalayan olmamak için ümmetin uleması bir konuda söz birliği ile ya da buna yakın bir çoğunlukla bir şeyi dillendiriyorsa ona uymalı ve ümmet birliğinin önünde engel oluşturmamalıdır.
Aksine davranır ve bizim ‘cemaatimizin’ söylediğinin dışında hakikat kabul etmiyorum tavrına girerse fırkacılık/mezhepçilik başlamış sayılır. Kuranıkerim de bu tavrın Müslümanlar için dağılma, gücünü kaybetme ve mağlup olma vesilesi olacağına vurgu yapar.

Şu anda İslam dünyası böyle bir parçalanmışlığı yaşıyor. Herkes kendi doğrularını yegâne İslam olarak görüyor ve kendisi gibi olmayanı, ya da kendisini eleştireni yoldan çıkmış sayıyor, hatta kendisi gibi olmayanlara hücum ediyor.

Şimdi mesele şudur: Bu durumda İslam ve Müslümanların asgari müştereklerde birliği, yani vahdet diye bir derdi olanlar nasıl bir yol izlemelidirler?
Bırakın, her koyun kendi bacağından asılır mı demelidirler? Bulaşmayın, karşınızda organize bir grup psikolojisi var, size sataşırlar, yıpratırlar ya da korkuturlar, sesinizi çıkarmayın, siz doğru bildiğiniz yolda devam edin mi demeliyiz? Yoksa üslupta İslam’ın öğrettiği
‘en güzel yol’
u izlemek şartıyla, grupların değil İslam’ın doğrularını delil tutarak yanlışı olanları uyarmalı, onların yanlışlarını söylemeli ve hakkın ortaya çıkmasına çalışmalı mıdırlar?
Yeter ki, bunu yaparken sadece kendi düşüncelerini hak bilmiş olma istibdadına kapılmasınlar, eleştirdiklerine hakaret edip aşağılamasınlar.
Yahut bir başka tavır alış olarak; İslam her türlü olur kardeşim, fikir özgürlüğü de İslam’ın bir umdesidir. O halde herkes kendi halinde haklıdır. Bırakın onlar da İslam’ı kendi anladıkları gibi yaşasınlar mı demek gerekir? Bunların hangisi doğrudur?
Evet, sorular bunlar ve salt akılla bunların her birine ihtimal verilebileceği için biz de sormuş oluyoruz. Ama ortada İslam denen bir hakikat varsa onun bu ihtimallerin hepsine izin vermeyeceği de açıktır.
Dolayısıyla bizce vefasızlık, hakkı tenkis, itibarsızlaştırma ve kendi nefsini yüceltme duygularından arınmış olan alimler bu eleştirileri yapmalıdırlar.
Tabii ki, önce bu eleştirilerin nasıl olursa Müslümanca olacağı konusunda Kuranıkerim’de iki yerde geçen (billeti hiye-ahsen) en güzel yöntem kavramının ne demek olduğunu iyi anlamak şartıyla. Sonra Resulüllah’ın (sa) yetiştirdiği sahabe neslinin bizzat onun kendisiyle olan muhaverelerinden başlayarak, ümmet düzeyinde sonraki İslam alimlerinin bunu nasıl uyguladıklarını görmek şartıyla.
Önce şu hadisi şerife dikkat çekerek sözünü ettiğimiz alimlerden örnekler vereceğiz.
Numan bin Beşir adlı sahabi minberde hutbe okurken cemaate şöyle hitap etmişti:
‘Ey insanlar, içinizdeki beyinsizlerin/süfeha ellerinden tutup yanlış yapmalarına engel olun. Ben Resulüllah’ın şöyle dediğini duydum:
‘Bir topluluk düşünün, denizde yolculuk ediyorlar.
Geminin bölmelerini kendi aralarında taksim etmişler, herkese farklı bir yere düşmüş. Birisi baltayı eline alıp kendi bölümünü deliyor olsun. Diğeri müdahale ettiğinde de burası benim mekanım değil mi, dilediğimi yaparım desin. Gemidekiler onun elini tutarlarsa hep birlikte kurtulurlar. Onu kendi haline bırakırlarsa o da batar diğerleri de batar’. O halde siz de böyle yapın ve helak olmak istemiyorsanız yanlış yapan sefihlerinizin ellerini tutun ey insanlar’ (Müsned, sahih).

Örneklere geleceğiz inşallah.

#Ümmet
#İslam
#Müslüman
#Mezhepçilik
#Fırkacılık
3 yıl önce
Hal-i pür-melalimiz ve gemiyi delenler?
Sorun global, çözüm yerel!
İki farklı devre
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’